by Karbonkale


Günlerden sonra nihayet zorunlu göç olacağı anlaşılmıştı. Söylentiler gerçek olmuş tedirgin bekleyiş sona ermişti. Herkes sahip olduğu mal ve mülk sayımını yaptırmakla meşgul olurken muhtarlar mümkün olduğunca köy halkına mübadele hakkında bilgi vermekteydi.

Belgelerden anlaşıldığına göre Anadolu’dan gidecek olan Rumlara Yunan hükümeti ve Fener Rum Patrikhanesi öncülüğünde zengin Rumların da katkılarıyla mübadelede göçmenlerin neler yapması gerektiği konusunda yardımcı olmuştu.
Çoğunluğu varlıklı ve eğitimli Rumlar bilinçli hareket ederek taşıyabildikleri bütün mallarını çeşitli şekillerde götürmeye ya da paraya çevirmeye çalışmışlardı.

Yunanistan’ daki Müslüman köylerinin çoğuna hala mübadelenin boyutlarını anlatacak heyetler gidemediği için kulaktan dolma haberler söylentiler yayılmaktaydı. Müslümanların mallarını bedava sayılacak miktarlarla ele geçirmeye çalışanlar tarafından

yakında geri döneceksiniz geldiğinizde size tekrar veririz.
diyerek kandırılmak durumunda kalmışlardı. Eşyalar, hayvanlar, evler, tarlalar çok ucuza yok pahasına satılmak çaresizliği içinde kalmıştı.

Kesriye’ ye gelen uluslararası komisyon yetkilileri tarafından Jerveni köyünün ve köylülerinin mal beyanlarına dayalı tespitler yaparlar. Günler süren kayıt işlemi bittikten sonra köyü terk etmeleri bildirilir. Çıkılacak yol ulaşım güçlükleriyle doludur. Yayan ve/veya at arabalarıyla yola çıkılacaktır.

Bir şey almanıza gerek yok acil ihtiyaçlarınızı alın gideceğiniz yerlerde bıraktığınız eşyaların karşılığı var.
dendi denmesine ama…

Mübadele haberini alan Jerveni köyü halkı, Jerveni köyü muhtarı Bayram Himmet Hoca ve azaları toplanarak kendi aralarında ne yapacaklarını konuşurlar;
Ne yapacaklardı? Ne götürebilirlerdi?
Gidecekleri yerde ne bulacaklardı? Neyle karşılaşacaklardı?

Uzun süren konuşmalardan sonra köy halkı bir karar alır ve karara herkesin uymasını isterler;

Herkes her şeyini götüremez fakat elimizde var olan eşyalardan ve sık kullandığımız aletlerden her aile bir alet götürürse gittiğimiz yerde birbirimizden alır ya da örnek alıp bakarak yenilerini yapabiliriz.
Her aileye görev verildi.
Yanlarında getirdikleri eşyalardan bazıları:
Dokuma tezgahı ve aparatları, terazi, saç (börek için)
Semer, yayık, hamur teknesi, hamur açma tahtası, oklava,
Balta, at eğeri ve kolonları, çamaşır yıkama teknesi,
Ceviz ezeceği, mısır, kuru fasulye, arpa ve buğday vs tohumları.

Herkes yatak, yorgan, özel eşyası ve mevcut kıyafetlerini götürecekti. Fakat iki şey o kadar özeldi ki bunlar nasıl gidecekti? Bu bilinmeyen yolculuğa nasıl dayanacaktı? Bunların gitmesi gerekiyordu. Ama nasıl? Bu iki konu kadınların çözebileceği konulardı;
Ekmek mayası ve çiçekler.

Köy kadınları kendi aralarında tıpkı erkeklerin yaptığı gibi toplanıp neler götürebileceklerine dair konuşmuşlardı. Kadınlar için en önemli olan ekmek mayasıydı.

Mayamız kaybolmasın mayasız ne yaparız, nasıl ekmek yaparız, nasıl börek yaparız? 
Eğer bir evde maya biterse hayatta biter…
Herkesin biraz maya alması gerektiği, belki yollarda bozulur biraz un ile arada bir tazeleriz diye düşünüldü. Birkaç kadın;

Mayayı güneşte kurutup gittiğimiz yerde suyla ıslatır mayayı canlandırırız.
diyorlardı. Kadınların çoğunluğu buna karsı çıkmış

Maya kurursa tekrar yaşamaz ölür mayanın taze olması gerekir.
diyordu. Kadınlar sonunda karara vardılar; birkaç kadın mayayı kurutarak, başka bir kaç kadın da mayayı taze olarak götürecek ve yolculuk boyunca maya her üç günde bir tazelenecekti.

Çiçekler ah o mis gibi kokan çiçekleri nasıl bırakacaklardı.

Kokumuz nefesimiz burada kalırsa biz ölürüz. 
diyordu kadınlar. Mümkün olan çiçeklerin tohumlarını aldılar. Fakat kök olan çiçekleri nasıl götüreceklerdi?
Bir çömleğin içerisine kökleri ile birlikte çiçekleri koyup götürmeye karar verdiler. Yol boyunca çiçekler ve ekşi maya onca sıkıntılara, açlığa, yokluğa hatta ölümlere rağmen aylarca süren yolculukta önemini ve özel yerini hep koruyacaktı.

Bir yandan maya bir kaç günde bir küçük bir parça alınarak un ve suyla yeniden karıştırılır ve tazelenir diğer yandan çiçeklere her gün su verilir güneş yakmasın diye üzeri örtülür sararan her bir yaprak için herkes kederlenirdi.

Mayamız gibi çiçeklerimiz de insanlar misali perişanlığı yaşarken bitmeyen göç yolculuğundan nasibini aldılar. İnsanlar gibi onlarda yollarda telef oldular. Geldikleri yeni memleketlerinde Nevşehir/Mustafapaşa da dalları ve kanatları kırık olarak yeşermeye tutunmaya kök salmaya çalıştılar.
En güçlü mis çiçeği çıktı. Yaprakları mis gibi kokuyordu. On iki kök getirdik sadece bu yeşerdi gözümüz gibi baktık, yeşerttik herkes birbirine dal verdi kök verdi tıpkı bizim gibi kök salıp yeni toprakta yaşamaya gayret ettiler.

Bu gün hala Mustafapaşa'da her evde yeşeriyor ve mis gibi memleket kokuyor.

Ekşi mayamızda Kastorya / Jerveni' den Nevşehir Mustafapaşa’ ya kadar geldi ve hala bugün Mustafapaşalı kadınlar Jerveni’ den gelen o çok kıymetli mayayı kullanmakta ve çoğaltmakta gayreti içindeler.

Süreyya Ateş 2017