by Karbonkale



Ezine Beyaz Peyniri AB'den coğrafi işaret tescili alan 18. ürünümüz oldu.

Avrupa Birliği’nden tescilli ilk Türk peynirimiz. Ülkemize hayırlı olsun. Emeği geçen herkesi kutluyorum. Umuyorum ki çok yakında başka ürünlerimizin müjdesini vereceğiz. 

1. Gaziantep Baklavası 
2. Aydın İnciri 
3. Malatya Kayısısı 
4. Aydın Kestanesi 
5. Milas Zeytinyağı 
6. Bayramiç Beyazı 
7. Taşköprü Sarımsağı 
8. Giresun Tombul Fındığı 
9. Antakya Künefesi 
10. Suruç Narı 
11. Çağlayancerit Cevizi 
12. Gemlik Zeytini 
13. Edremit Zeytinyağı 
14. Milas Yağlı Zeytini 
15. Ayaş Domatesi 
16. Maraş Tarhanası 
17. Edremit Körfezi Yeşil Çizik Zeytini 
18. Ezine Peyniri 

Avrupa Birliği süreci devam eden 45 coğrafi işaret ve 5 geleneksel ürün adı ile ilgili çalışmalar devam ediyor. TOBB Başkanı

Coğrafi İşaret Nedir?
Coğrafi işaret, tüketiciler için ürünün kaynağını, karakteristik özelliklerini ve ürünün söz konusu karakteristik özellikleri ile coğrafi alan arasındaki bağlantıyı gösteren ve garanti eden kalite işaretidir. Coğrafi işaret tescili ile kalitesi, gelenekselliği, yöreden elde edilen hammaddesi ile yerel niteliklere bağlı olarak belli bir üne kavuşmuş ürünlerin korunması sağlanır. 

Sınai mülkiyet hakları koruması dünyanın her yerinde tescil gerçekleştirilen ülkede geçerlidir. Bu bağlamda, sınai mülkiyet hakları kapsamında olan coğrafi işaretlerin ülkemizde gerçekleştirilen tescilleri de yalnızca Türkiye sınırları içinde geçerli olmaktadır. Farklı ülkelerde koruma elde etmek için ya o ülkelerin mevzuatı çerçevesinde tescil başvurusunda bulunmak ya da uluslararası koruma sağlayan sistemler kapsamında başvuru yapmak gerekmektedir. Bu yollardan biri de Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında koruma sağlayan 2012/1151 sayılı Tarım Ürünleri ve Gıda Maddeleri Hakkında Kalite Tasarısı isimli Avrupa Konseyi Tüzüğü çerçevesinde Avrupa Komisyonuna başvuru yapmaktır. Avrupa Komisyonuna sadece tarım ürünleri ve gıda maddeleri ile ilgili coğrafi işaretler için başvuru yapılabilmektedir. 

AB nezdinde başvuru yapmak için öncelikle Türkpatent’e başvuru yapılarak ülkemizde coğrafi işaret tescilinin gerçekleştirilmesi gereklidir. Başvurular tescil rttiren veya Türk Patent ve Marka Kurumu aracılığı ile Avrupa Komisyonu'na gönderilmektedir. 

Kaynak :Burası Bayramiç


Çoklu kullanımlara sahip Aromatik Shiitake mantar sosu. Tüm arkadaşlarım ve ailelerim arasında popülerlik kazanan bu shiitake mantar sosunu tanıtmayı çok seviyorum. Aylar önce güveç dip sosunun mantar sosuyla ilgili sorular almıştım . Şehrimdeki güveç restoranlarının çoğunda en popüler soslardan biri oldu. Güveç dip sosunun yanı sıra bu sosu ekmeğin üzerine de sürebilirsiniz, eriştelerin üzerine sürebilirsiniz, ızgara tofu ve sebzelerde de kullanabilirsiniz. Özellikle birkaç günlük kombinasyondan sonra buna inanmak çok güzel.
  1. Bu sos, su içeriği pişirildiği sürece yaklaşık 2 hafta saklanabileceğinden daha büyük partiler yapılabilir.
  2. Köklerin tamamını kesmeyin. Daha çiğneme dokusunun korunmasına yardımcı olurlar.
  3. Sosu daha uzun süre saklamanız gerekiyorsa daha fazla yağ ekleyin ve yağın yüzeyi kapladığından emin olun. Havadan izolasyon bakterilerin önlenmesine yardımcı olabilir.


















Talimatlar

Shiitake mantarının en ucunu kesin ancak tabanını koruyun.
Temizledikten sonra iyice süzün. Mantarları büyük parçalara ayırın ve bir karıştırıcıya koyun. 8 ila 10 saniye duraklayarak karıştırın. Büyük bir miktarsa, bu adımı birkaç parti halinde tamamlayın.



















Sarımsak, zencefil, arpacık soğanı ve yeşil soğanı birlikte karıştırın.
Yaklaşık 1 bardak yağı wok'ta ısıtın ve ardından doubanjiang'ı yavaş ateşte yağ kırmızıya dönene kadar kızartın. Tabanın yapışkan olmasını önlemek için işlem sırasında karıştırmaya devam edin. Daha sonra sarımsak, zencefil, arpacık soğanı ve yeşil soğanı koyup yavaş ateşte aroması çıkana kadar kızartın.



















Mantarı içine yerleştirin ve bu süreçte sabırlı olun. Mantarlar küçülene ve rengi koyulaşana kadar 10-15 dakika kadar kızartmaya devam edin . İçeriğin çok kuru olduğunu düşünüyorsanız, gerektiğinde yanmayı önlemek için wok'un kenarlarına biraz yağ dökün. Yağ tekrar berraklaşana kadar karıştırarak kızartmak, bu da artık suyun dahil olduğunu gösterir.

Sarımsak, zencefil, arpacık soğanı ve yeşil soğanı birlikte karıştırın.
Yaklaşık 1 bardak yağı wok'ta ısıtın ve ardından doubanjiang'ı yavaş ateşte yağ kırmızıya dönene kadar kızartın. Tabanın yapışkan olmasını önlemek için işlem sırasında karıştırmaya devam edin. Daha sonra sarımsak, zencefil, arpacık soğanı ve yeşil soğanı koyup yavaş ateşte aroması çıkana kadar kızartın.



















Mantarı içine yerleştirin ve bu süreçte sabırlı olun. Mantarlar küçülene ve rengi koyulaşana kadar 10-15 dakika kadar kızartmaya devam edin . İçeriğin çok kuru olduğunu düşünüyorsanız, gerektiğinde yanmayı önlemek için wok'un kenarlarına biraz yağ dökün. Yağ tekrar berraklaşana kadar karıştırarak kızartmak , bu da artık suyun dahil olduğunu gösterir.

Kimyon tozu, kırmızı biber, şeker, hafif soya sosu ekleyin. 3-5 dakika ısıtmaya devam edin. Daha sonra kavrulmuş susam tohumlarını ve kavrulmuş fıstıkları ekleyin (diğer kavrulmuş fındıklar da işe yarar).
Soğutun ve ardından hava geçirmez bir kapta saklayın. Yemeden önce 1 veya 2 gün bekletin. Böylece tatlar iyi bir şekilde birleşebilir.


İçindekiler
1000 gr şitake mantarı
1,5 su bardağı sıvı yağ (partiler halinde kullanıldı)
4 diş sarımsak
1 başparmak zencefil
2 yeşil soğan, sadece beyaz kısmı
3 arpacık
2 yemek kaşığı. doubanjiang
1 yemek kaşığı. Kimyon tozu
1 yemek kaşığı. biber tozu, daha hafif bir versiyon için Kore biber tozunu kullanabilirsiniz
1 çay kaşığı. şeker
1 yemek kaşığı. hafif soya sosu
¼ bardak kavrulmuş susam
½ su bardağı kavrulmuş fıstık

Hazırlama
  1. Shiitake mantarının en ucunu kesin ancak tabanını koruyun.
  2. Temizledikten sonra iyice süzün. Mantarları büyük parçalara ayırın ve bir karıştırıcıya koyun. 8 ila 10 saniye duraklayarak karıştırın. Büyük bir miktarsa, bu adımı birkaç parti halinde tamamlayın.
  3. Sarımsak, zencefil, arpacık soğanı ve yeşil soğanı birlikte karıştırın.
  4. Yaklaşık 1 bardak yağı wok'ta ısıtın ve ardından doubanjiang'ı yavaş ateşte yağ kırmızıya dönene kadar kızartın. Tabanın yapışkan olmasını önlemek için işlem sırasında karıştırmaya devam edin. Daha sonra sarımsak, zencefil, arpacık soğanı ve yeşil soğanı koyup yavaş ateşte aroması çıkana kadar kızartın.
  5. Mantarı içine yerleştirin ve bu süreçte sabırlı olun. Mantarlar küçülene ve rengi koyulaşana kadar 10 ila 15 dakika kadar kızartmaya devam edin. İçeriğin çok kuru olduğunu düşünüyorsanız, başlangıçta yanmayı önlemek için wok'un kenarlarına biraz yağ dökün. Yağ berraklaşana kadar karıştırarak kızartmak, bu da artık suyun dahil olduğunu gösterir.
  6. Kimyon tozu, kırmızı biber tozu, şeker ve hafif soya sosunu ekleyin. Kavrulmuş susam tohumlarını ve kavrulmuş fıstıkları ekleyin (diğer kavrulmuş fındıklar da işe yarar). 5-8 dakika pişirmeye devam edin.
  7. Soğutun ve ardından hava geçirmez bir kapta saklayın. Yemeden önce 1 veya 2 gün bekletin.

UNESCO’nun, 

Bu lezzeti korumamız lazım. 
dediği Tavuklu Nohutlu Keşkek tarifi ile karşınızdayız. 

Malzemelerde neler var? 
  • 500 gr. tavuk but kuşbaşı 
  • 1 adet kuru soğan 
  • 1 su bardağı buğday 
  • 1,5 su bardağı nohut 
  • 1 çay kaşığı karabiber (silme) 
  • 3 yemek kaşığı Sızma Zeytinyağı
  • 1 tatlı kaşığı pul biber
  • 1 avuç ceviz

Nasıl hazırlarım?
1- Buğdayı ve nohutları bir gece önceden tencerede ıslatın.
2- Tavuk etini ve bir su bardağı nohudu tencereye alın. Üzerine suyu ilave edip ocağa alın. Suyun üzerinde biriken köpüğü kaşıkla toplayın. Tuzunu ayarlayıp haşlamaya bırakın.

3- 30 dakika kadar kısık ateşte haşlayıp ocaktan alın.
4- İnce doğranmış kuru soğanı ve pişen etin üzerine ilave edin. Kısık ateşe alıp malzemeler iyice yumuşayana kadar pişirin.

5- Tavuk etini yemeğin içinden çıkarıp kemiklerinden ayırıp didikleyin. Keşkek karışımını tekrar tencereye alın. Tokmakla veya bir kepçe yardımıyla iyice kıvam alana kadar dövün.
6- Cevizi iri parçalar halinde rondoda çekin.

7- Zeytinyağını ısıtın. Önce kalan haşlanmış nohutları yağda rengi dönene kadar çevirin. Ardından pul biberi ve çektiğiniz cevizleri ekleyin.

Sıcak keşkeği tabaklara alıp üzerine hazırladığınız nohutlu cevizli zeytinyağı sosunu gezdirip servis yapın.




Bektaşi der ki;
Rakı ağızdan değil, kulaktan içilir. Biz ona içki değil, dem deriz!

Oturursun masaya, garson bir şişe rakı getirir, mezeleri sıralar, kadehini doldurur, içersin! Hayır, rakı öyle içilmez... Rakının nasıl içileceğini, ya da nasıl içilmeyeceğini bilelim...

Rakı güneş batmadan içilmez. Duvara bakılarak içilmez. Rakı keyif için içilir, dertlenmek için içilmez. Rakı sohbet için içilir. Rakı, şakadan, nükteden, işletmeden anlamayan bayır turplarıyla içilmez. Rakı gürültüyle içilmez. Rakı çabuk içilmez, içip masadan kalkılmaz. İçmeye başlamadan önce bir şeyler yemeli. Tercih zeytinyağlılardır. Zeytinyağı, mide dolmaya başladıkça üste çıkarak, alkolün genzinize doğru gelmesini engeller...

Rakı masasında bira, şarap gibi başka alkollü içecekler (masada sosyetik hanımefendiler olsa dahi) olmaz...

Rakı yalnız başına içilen bir içki değil, meze ile birlikte yavaş (sindire sindire) içilen bir içkidir. Mezesiz rakı içilmez. Ben akşamcıyım, öyle bir kadehlik keyfim var diyorsanız gidin bira filan için...

Uğurlu yemeği her nevi ızgara balık (çupra, levrek, istrongilos), uğurlu nağmeleri nihavend ve rast makamından sanat musikisi eserleri, uğurlu çalgıları da akordeon, keman ve ud olan rakının, uğurlu cl'si 70'dir...

Herhangi bir marka rakı içilirken başka bir markayı övmemek önemlidir; aksi yapıldığında, o an yudumlanana hakarette bulunulmaktadır ki, yanlıştır...

Tam yağlı koyun peynirinin üzerine kırmızı toz biberle renklendirilmiş sarımsaklı zeytinyağı süslemesi, turşu gibi ekşi mezeler de yine rakının kendine has tatlı nefasetini dengeler, damarlarınızı büzer anasonla dost olur, buna misal olarak da lahana turşusu verilebilir.

En büyük mezesi muhabbettir... Muhabbet konusu 

bi kız vardı, beş yıl sevdim, yüzüme bile bakmadı... gibi duygusal ağırlıklı olabileceği gibi, 
bu güneş niye hep doğudan doğuyor batıdan batıyor... gibi yarı-felsefi konular da olabilir..

Rakının ana mezeleri dışında, ekstra mezeleri de vardır, bir de göz mezesi vardır ki... tahmin ettiğiniz değil; bakın o nedir? Yahya Kemal, her akşam sofrasını kuş sütü eksik kurdurur, ama çoğuna el bile sürmezmiş. Lakin sürsün, sürmesin hepsi hesaba yazıldığı için şef garson, bir gün kıyak yapmış, sofraya kırmızı turp koymamış.. . Yahya Kemal gelmiş, oturmuş masaya söyle bakmış garsonu çağırmış:

Nerede kırmızı turp?
Efendim dikkat ettim yemiyorsunuz da...
Onların bazıları benim göz mezemdir!

Usul, adap bilen en genç kişinin saki olması adettendir, büyüklere (ki büyüklük kavramı orada anlam bulur) sakilik yaptırılmaz... Ev sahibi olsa bile...

Buz gibi şişeden bardağa çevire çevire dökülür ve o nefis kokunun daha fazla yayılması sağlanır...

Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da (konmasa daha iyi olur ama) buz konur...

Şişede kalan son rakı damlasına kadar eşit paylaştırılır, daha da içmek isteniyorsa, bu paylaştırma ritüeline girilmeden, yenisi sipariş edilir...

Rakı bardağı boş beklemez... Evet, masadan kalkarken bile dibinde biraz bırakılır...

İlk yudumu aldıktan sonra ağızda bekletip, dişlerin arasından derin bir nefes alınır ki akciğerler de nasibini alsın... Rakıdan küçük küçük yudumlar alınır... Bülent Ersoy öyle içiyor diye bir dikişte bir duble rakıyı içmek makbul değildir...

Masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini tokuşturmak için kaldırmadan rakı kadehleri masadan kalkmaz... Rakı sofrasında kadeh yalnızca bir defa tokuşturulur. Hadi bakalım hoş geldiniz vb. falan diye... Bundan sonra kadeh tokuşturulmaz, sadece kaldırılır...

Masaya yeni birisi eklendiğinde tekrar kadeh tokuşturulabilir...

İnsan keyiflenir ve güzel sohbetlere yönelir... Yani hem anlatır, hem dinler... Böylece rakı sofrası en az iki kişinin katıldığı toplu bir eylem; karşılıklı konuşmalara dayandığı için demokratik bir forum; evrensel ve kişisel sorunların ortaya getirildiği, fikir alıp verilen, insanın kendisi ile yüksek sesle düşünerek hesaplaştığı bir tür psikolojik grup terapisi olmaktadır...

Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbeti yapılır, memleket kurtarılır, anılar tazelenir, dedikodu yapılır...

Rakı sizi ne zaman sarhoş edeceğini zamanında söyleyen bir içkidir, bunu fark ettiğiniz zaman yanınızdakilere söylemeli, ya da izin isteyip kalkıp gitmelisiniz, ama eğer sizin kalkmanız masayı dağıtacaksa ölseniz bile orayı terk etmeyin... Çünkü rakı masasından tuvalete gitmek için bile zar zor kalkılır, hoş karşılanmaz...

Bağıra çağıra, Böğüre öğüre konuşulmaz... Sakin olmak, efendi takılmak gerek...
Rakı masasına avuç içiyle ya da yumrukla vurulmaz...

Unutulmamalıdır ki rakı sofrası saygın bir cemiyettir... Buraya katılan, hem bu meclise kabul edildiği için saygı gören bir kişiliğe sahip demektir, hem de diğerlerine karşı saygılı olmak zorundadır...

Herkes rakıyı erkekler içer zanneder. Oysa bence rakıyı en güzel kadınlar içer.
Rakı kadındır, kadın da rakı.
Birbirlerinin halinden, tadından anlarlar.
Hiç konuşmadan anlaşırlar.
Yalnızlık zor ve çekilmez geldiğinden ikisine de, yanlarında mutlaka balık ve peynir ararlar.
Ufak tefek tatlardan ve hatta acılardan da haz aldıklarından, yanında mezesi olmadan duramazlar.
Kadının içindeki beyazdır rakı.
Buğudur, dumandır. Mesafedir.
Hem şeffaftır, hem bulanık. Temkin ister.
Alışmak için zaman ister, alıştın mı da dikkat ve özen ister.

Kadın o yüzden pek güzel içer rakıyı.
Kadınlığının içinde saklanan erkektir rakı. Güçtür. Meydan okumadır.
Elinde rakıyı erkek gibi tuttun mu, gözdağı verdirendir.
Dik durmaya zorlar adamı.
Eşitliktir rakı.
Doğu'nun içindeki Batı, Batı'nın içindeki Doğu'dur. Anadolu'dur.
Anadolu kadar yaşlı, onun kadar çeşitli, renklidir.
Politikadır, yenilen kazıktır, şikayettir, isyandır.
Kalabalık sevdiğinden doğurgandır.

Bir kişi başlarsın bazen içmeye, bakmışsın olmuş masada 10 kişi.
Hiç bilmediğin nağmeleri öğretir rakı.
Bildiklerini unutturur. Mucizedir.
Türk sanat müziğidir. Durup dururken ağlatır, olmadık yerde kahkaha attırır.
Kadın ruhludur rakı. Daldan dala her türlü duyguyu tek kadehte yaşatır.
Kafayı buldun mu, bet sesindeki buğulu nağmedir rakı.
Masadan kalkmadan, yıkılmadan, rezil olmadan darmaduman olmaktır.

Kadın gibidir rakı diyorum ya, çünkü içmeyi bilmeni ister rakı.
Kolay değildir. Dalgaya gelmez, hassastır.

Şerefe! dedin mi, o sofrada anlatılan her şeyi sır gibi tutacağına dair şeref sözü verdiğin namustur rakı.

Kandırılmak istemez. Yalandan haz etmez.

Gerçekleri ortaya döker rakı.

Hesaplaşmadır. Yüzleşmedir.

Rahatlamadır.

Rakı-balık masasında yoksa kadın, masadaki erkeğin dilindedir, havasında vardır.

Rakı kadınsız olmaz. Haremlik selamlık durmaz.

Bir tek önyargı rakıyı erkek içer zanneder.

Rakıyı erkek gibi kadın da içer.

Bu toprakların parçasıdır rakı. Dil, din, ırk, köken bakmaz, tanımaz, ayrımlarla uğraşmaz.

Uhu'dur rakı; birleştirir.

Sarı Zeybek'tir, Yeşil Efe'dir, eskiden kalma ama Yeni'dir rakı.

Beyaz leblebimizdir.

Geçmişten bugüne, bugünden geleceğimize mirastır. Gelenektir.

Yasak tanımaz. Özgürdür.

Hicazdır, nihavenddir. "Makberdir", "Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin" diyerek hayata avaz avaz tutturandır.

Deşarjdır, "İkinci bahar"ımızdır bizim.

"Kalamış"tır.

Bizimdir, bizdendir. Eskimiz, yenimiz, tarihimizdir.

Yadigardır.

Sözünü esirgemeyen kadın gibidir.

Benim gibidir...

Rakı.

Şerefinize, Sıhhatinize!
Kurut


Süt aslında her mevsim kolaylıkla bulunabilen bir gıda değildir. Özellikle de koyun ve keçi sütü...Yeni yavruların doğduğu bahar aylarında ve yaz başında boldur.Sonbaharda azalıp biter. İnek sütü daha uzun süre bulunabilir ama hayvanların gebelik süresince sütsüz kalırsınız. Kış ayları sütün azaldığı zamanlardır.

Süt bol olduğunda yoğurdunu yapar, yoğurdu da uzunca bir süre dayanacak hale getirir. Bunu nasıl yapar? Suyunu uzaklaştırarak. Yoğurdu süzerseniz biraz daha uzun ömürlü hale getirirsiniz. Tuzlarsanız, hatta pişirirseniz daha da uzun dayanır. Ve hatta yoğurdu kurutabilirsiniz bile.

İşte güzel yoğurdumuzu saklamak için başvurulan yöntemlerden bazıları;

Süzme Yoğurt, Kese Yoğurdu, Torba Yoğurdu
Yoğurt normalde kaşıkla yenen, sulu, hemen hemen bir hafta gibi kısa bir sürede ekşiyen bir gıda. Yoğurdu biri iki hafta muhafaza etmek gerektiğinde veya daha katı kıvamda yoğurt istendiğinde süzülüyorsunuz.
Yapılışı çok basit. Yoğurdu geniş bir tencerenin içine yaydığınız temiz, pamuklu bir beze dökün. Tülbent gibi bezler olur. Bezin dört ucunu birleştirip yüksek bir yere asın. Altına damlayan suları ayrıca kullanın. Yaklaşık 24 saat sonra yoğurdun suyu tahliye olunca bezden alıp cam kavanozda saklayın. Biraz daha uzun ömürlü olmasını isterseniz bir miktar tuz ilave edebilirsiniz.




Yıl 1903
David Moser ve arkadaslari Gravyer ve kasar peynirini ilk defa nerede yaptilar ? Peynir yapımı için üç kardeş üç koldan harekete geçti. Aslında ekmeklerini kazanmak için yola çıkmışlardı. İsviçre o zamanlar oldukça fakir bir ülkeydi. Biri ABD’ye gitti. Oranın en ünlü kaşar ve gravyer yapımcılarından biri oldu.

Bir diğeri Simon İsviçre’de kaldı. O da başarısını ülke geneline yaydı. En küçükleri David Moser ise…

Ona Kafkasya yollarına düşmek kaldı. Rusya steplerinde dolaştı. Hayatını kazanmak için geldiği Kafkasya’da bir yalnız adam olarak dolaştı. Bir süre Tiflis’te kaldı. Sonra macerasının başlayacağı Ardahan’a beyaz bir atın sırtında geldi. Kendini korumak için Kafkas kıyafeti giydi ve omuzunda tüfekle dolaştı. Malakan köyü Sarzep’e yerleşti. Tatar Memed’i tanıdı. Mandıra kuracağı bina ve kalacağı evi kar ortağı olduğu Tatar Memed’ten aldı. Her şeye sıfırdan başladı. Kardeşi Simon’dan yardım istedi. Ağabeyi hemen İsviçre’den yola çıkarak Ardahan’a kadar geldi. Gelirken peynir yapımında kullanacağı büyük tunç kazanları da beraberinde getirdi. (Görsel: Malakanlar) Mandırayı kurduğunda Malakanlar tüm sütlerini ona verdiler.

David Moser belki de geride bırakacağı izin farkında değildi. İlk defa kaşar ve gravyer peynirini ağabeyi Simon’nun getirdiği büyük tunç kazanlarda imal etti. (Görsel: David Moser’in Sarzep köyünde kurduğu zavot-1903) Sarzep köyü David Moser’le adını bütün Kafkasya’ya duyurdu. Yaptıklarını almak için uzun yollar kat edenler oldu. Kuzey rüzgarlarını alan Sarzep peynirin çabuk kurumasını sağlıyordu. Bu da ona lezzet katan bir lütuftu. Evin önünden toprağı kazarak peynirin şırasını atmak için aşağıdaki suya kadar ağaç borular döşedi.

İş yoluna girince bir süreliğine baba ocağına döndü. Bu ayrılık fazla uzun sürmedi. Orada daha önceden tanıdığı İlk okul öğretmeni olan Maria ile evlendi. Ve “İş beklemez” diyerek yeniden kolları sıvadı. Maria’yla birlikte döndü Sarzep’e dönerken iki de yardımcı getirdi İsviçre’den…Davit Moser 1902’de geldiği Ardahan’da ünlendiğinde yıllar akıp gitmişti. Bir mandıra daha kurdu. İşi ilerletmişti. Artık Malakanlar’da kaşar ve gravyer yapımı öğrenmeye başlamışlardı.

1914’de çeteler Ardahan’ı bastığında baba ocağındaydı. Ancak mahkumlar mandıraları yağmalamıştı. Zarar bir hayli fazlaydı. Yeniden Simon’dan yardım istedi. Ağabeyi telgrafı alır almaz yola çıktı. Zorlu bir yolculukla Ardahan’a geldiğinde bitkin vaziyetteydi. Mandırayı birlikte toparladılar. İmalat başladığında ikisi de sevinçten naralar atmışlardı.

David Moser çetelerden sonra altı yıl daha kaldı Ardahan’daki Sarzep köyünde. Artık çok şey değişmişti. Rusya’da Bolşevik devrimi olmuş. Ve Ruslar apar topar ağır silahlarını da bırakarak Ardahan’dan ayrılmışlardı. Ermeni ve Gürcü çekişmesi vardı. Kura sınır olmuştu. Nehrin ova tarafı Gürcülere, şehir tarafı Ermenilere kalmıştı. David Moser önce karısı Maria’yı gönderdi. Bu arada Ankara hükümeti Gürcülerle anlaşmıştı . Davir Moser Gürcüler ayrılırken mandıralarını yetiştirdiği yeni sahiplerine bırakarak Ardahan’daki macerasını sonlandırdı. Giderken gözü arkada değildi. Artık Sarzep’teki Malakanlar kaşar ve Gravyer yapımını öğrenmişlerdi.

Hatta Türklerden bile imalata başlayanlar vardı. Kafkasya’ya bir yalnız adam olarak geldi ve giderken kaşar ve gravyer peynirini yöreye öğreterek arkasında derin bir iz bıraktı. Ve yine bir yalnız adam olarak geri döndü. Bir süre Tiflis’te kaldı. Orada da yapamadı. Almanya’ya gitti. Peynir yapımından elde ettikleriyle orada bir tarla aldı ve çiftçilik yapmaya başladı. Naziler iktidara gelmeden oradan da ayrıldı. Yeniden baba ocağına döndü. Ağabeyi Simon karşıladı onu. Kendi oturduğu evi boşaltarak ona verdi. Artık kendini emekli etmişti İsviçre ve Amerika’da kaşar ve gravyer peynirinde ünlenmişlerdi. Fransa, Almanya ve Avusturya onların imal ettiği lezzetlerden ayrılmıyordu.

1944’de yaşama veda ettiğinde arkasında derin bir iz bırakmıştı. O Kafkasya’ya kaşar ve gravyer peynir yapımını öğreten adamdı. İsviçre devleti ona sahip çıktı. Onun için oluşturulan arşiv devlet kontrolünde. Ve artık onun izini torunları takip ediyor. En son 25 haziran 2015’de yani geçen hafta buradaydılar. yöresel yemekler ikram edildi. Köydeki kültür merkezinde. Onu sahiplenmiş olmamızdan mutlanarak gittiler, geldikleri Sarzep’ten… Ne yazık ki onun kurduğu mandıra sahipsiz durumda. Keşke onarabilsek ve torunları yeniden geldiklerinde orada ağırlayabilsek onları. Kaşar ve gravyeri tadarken onu bize öğreten bir yalnız adam David Moser’i de unutmayalım olur mu…

Kwnan KARABAĞ'dan



We add yogurt to everything, even water...

Years ago, while browsing in a library abroad, I saw an English book called Yogurt. I was both surprised and ashamed. The book was written in a country that thinks yoghurt is just fruit yogurt on the market shelves!
We, who put yogurt with every meal, treat burns with yoghurt, and make daily yogurt to the baby, have not published a single book. Later, Artun Unsal's book Silivrim Kaymak was published and I was a little relieved...

Yogurt is our long-distance companion. It is served as ayran on almost every table, alongside meals or in a separate bowl. In the villages, they say 

Rinse a glass of ayran 
for a guest who comes on a hot summer day. Goat's milk produces a frothy ayran with an indescribable taste. It cools the soul. We cannot imagine stuffing, fried purslane, spinach, dumpling without yogurt, and rice with tomatoes and cauliflower without tzatziki. We add it to our pastries, pastries and soups. Like butter, bulgur and flour, yogurt has a place of honor in our kitchen.
 
The people of Adıyaman have come a long way when it comes to making yogurt a crown jewel. During the marriage ceremony, baklava and yogurt were served during the ceremony.
Doesn't the fact that yogurt markets have been established in many of our regions, such as Diyarbakır, Mersin, Emirdağ, Boyabat and Yalvaç, show the value we attach to yogurt?
In the past, yogurt and ayran brought from the villages in containers were sold in these markets. The clean, not rancid yogurt was sold on the market.

Let's take a look at what people who wanted to buy ayran or yoghurt in Adıyaman experienced in the past: 

In the spring and summer months, when yoghurt and ayran were consumed in abundance, not everyone would have the chance to buy and take home 800 grams of yogurt. The person who wanted to buy yogurt had to go to the yogurt market. There, He takes a look at the yogurt containers lined up in rows inside the tall, thin display cases; if he is convinced when he gets the answers to a series of questions such as what yogurt, whose yogurt, whether it is fresh or not sour, and if he likes the yogurt itself and its price, he points to the yogurt owner, who is the yogurt seller in front. He would walk home behind him, empty the yogurt container and pay for it. Those who did not have the opportunity to buy yogurt had to stop by the place under the famous mulberry tree in the ayran market. Our villagers would sell their ayran, which they had brought to the city on the backs of animals, stuffed into tuluks (skins-tulum in Turkish- made of leather). If it tastes good and has a greasy face, may God help the owner of that ayran on that day... You will see that dozens of men are crowded around him, there is a fight to buy a few bowls of ayran, there is a struggle to buy a few bowls of ayran in the midst of fighting and fighting.

Of course, we are not the only ones who love yogurt so much. In India, it is included in everything from chicken dishes to bread and desserts to sauces. Afghanistan, Pakistan, Iran, Syria, Israel, Lebanon, Palestine, the Caucasus, the Balkans, Armenia, Bulgaria, Greece and Bosnia are places that attach great importance to yogurt in their traditional cuisine.

There are also countries that have just started using yogurt because it is very healthy. You can find yogurt on supermarket shelves in France, Scandinavian countries, England, Germany and the USA. They use yogurt with fruit, fruit desserts or for breakfast rather than the first fruit yogurt they are familiar with. The French eat yogurt after the meal. They are aware and aware that it helps digestion. Yogurt is the favorite of those who want to eat healthy all over the world.

It is very healthy and helps our digestive system with its probiotic properties. In Anatolia, foods such as milk and yogurt are called ağartı. It is said that a man

He said he wouldn't get sick.
From why? they asked.
He said, I will eat ağartı and göğerti. (Göğerti are green vegetables)

We love our yogurt, we use it, but do we know its value? I think we don't. Everywhere in Karaburun is full of goats, statues of goats have been erected, but it is not possible to find goat buttermilk in the local tea gardens. They only sell canned ayran, tasteless, saltless, soulless...

Let's protect our yogurt and use it more. Let's try to reach creamy milk, good milk. Let's look not only for cow milk, but also for sheep, goat and buffalo milk. May our yogurt live and ferment everywhere.

Source; Arzu A. Uyumaz



Sadece beş ay önce Türkiye'nin Ege kıyısındaki Urla'daydım. Bu bölgeye bir yıl içinde ikinci seyahatimdi; yerel yemeklerden, şaraptan ve zeytinyağından o kadar etkilendim ki. Bununla ilgili her şeyi Delicious'un Mart sayısında yayınlanan makalemde okuyabilirsiniz. 

Yıllar boyunca Türkiye'ye defalarca seyahat etmekten keyif aldım, bu nedenle 6 Şubat'ta bugüne kadar yaklaşık 53.000 kişinin hayatına mal olan ve 2,4 milyon insanı yerinden eden yıkıcı deprem haberine uyandığımda üzüntüyle uyandım. Antakya, antik Antakya gibi şehirler moloz yığınına dönüştü ; binlerce yıllık tarih artık toz altında. Bölgenin bu felaketten ne zaman kurtulacağını veya kurtulacağını hiç kimse tahmin edemez.

Türkiye'de seyahat etmeyi sevmemin nedenlerinden biri de ekonomik zorluklara ve siyasi çalkantılara rağmen kararlılıkla yola devam eden insanların cömertliği, dayanıklılığı ve güler yüzlülüğüdür. Bu yazıda, son ziyaretimde tanıştığım ve bana sıradan bir ziyaretçiden çok daha fazlası gibi hissettiren bazı şeflere ve yemek üreticilerine saygılarımı sunuyorum…


Şef ve restoran işletmecisi Handan Kaygusuzer (sol üstte), 1999'dan bu yana Urla'daki yerel kurum Beğendi Abi'yi işletiyor. Mekanın rahat iç mekanı, bir arkadaşınızın evinde yemek yiyormuşsunuz gibi hissettiriyor.

Mevsimsel ve yerel, burada modaya uygun sözcüklerden çok daha fazlasıdır. Bir manavın kızı olan Handan'ın sebze sevgisi kanında akmış gibi görünüyor. Yılın hangi zamanı olursa olsun, en taze ve en iyi olan her şey, sayısız yaratıcı şekillerde servis edilen menüde olacaktır. Handan, 2010 yılında Terra Madre'nin delegesiydi ve Urla'nın yerel restoran sahnesinde büyük bir etkiye sahipti.

Duygu Özerson Elakdar (sağ üstte) ve kocası, ödüllü zeytinyağı ürettiği, yaklaşık 60.000 ağacın bulunduğu 240 hektarlık zeytin ormanını işletiyorlar. Urla, MÖ 3000'den bu yana oldukça uzun bir süredir zeytinyağı üretiminin merkezi olmuştur ve onun ki gibi kaliteli ürünler dünya standartlarındadır.

Zeytinyağı yapmak hoş bir hobi gibi görünebilir, ancak bu zor bir iştir; bu özel durumda, iki rezervuarın inşasını ve kilometrelerce sulama borularının döşenmesini içeren çok fazla sıkı çalışma. Duygu bunu yapıyor çünkü bu kadim ekosistemin korunması ve beslenmesi gerektiğine inanıyor. Duygu aynı zamanda Urla'da mükemmel bir restoran olan @hicurla'yı işletiyor, uluslararası zeytinyağı jürisi yapıyor ve aynı zamanda zeytinyağı tadımını da öğretiyor. Tek kadınlı bir dinamo.

Şef Osman Serdaroğlu (sol altta) , Urla'nın çiçek açan bağcılık bölgesinin ortasında, odalarıyla şık bir restoran olan Teruar'ı işletiyor . Asma deniziyle çevrili lüks yatak odalarından birinde uyandığınızda Kaliforniya'nın Sonoma Vadisi'nde olduğunuzu düşünerek kandırılabilirsiniz.

İzmirli olan Osman, bilişim alanında kariyer eğitimi alıyordu ancak tutkusunun kodlamada değil yemek pişirmede olduğunu fark etti. "İşte C++ sınavına girmem gerektiği sırada farkına vardım" diyor. "Kitaplarımdan hiçbiri programlamayla ilgili değildi; hepsi yemekle ilgiliydi." Böylece kodlamayı bıraktı, İtalyanca öğrendi ve İtalya'da eğitim aldı, sonra hepsini eve geri getirdi ve ailesinin yardımıyla burayı kurdu. Yemekleri muhteşem ve mekan o kadar misafirperver ki ayrılmak istemeyeceksiniz.

Şef Osman Sezener (sağ altta) , Türkiye'nin Ege Sahili yakınında, yemek yediğim en iyi ve en heyecan verici restoranlardan biri olan çiftlikten masaya restoran olan OD Urla'yı işletiyor. (İki kez gittim.) Kendisi inanılmaz derecede yetenekli bir şef ve sanırım hakkında çok daha fazla şey duyacağınız biri.

New York'ta eğitim gören Şef Sezener, çoğu çevredeki çiftlikte yetiştirilen güncel Türk yemeklerini canlı ateşte pişiriyor. Hırslı, dürüst ve inanılmaz derecede iyi. Burada her geçen yıl daha da güzelleşen ve ilgi çeken Türk şaraplarına da büyük önem veriliyor.

Suzan Low
Beni ağırladıkları için Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı'na , bilgi ve tecrübelerini paylaşan Aylin Öney Tan ve Ebru Erke'ye çok teşekkür ederim .



Bazen, sanki o kadar çok yeni sağlık bilgisi varmış gibi görünebilir ki, takip etmek imkansızdır. Diyetimizin karbonhidrat, protein, yağ ve iyi dozda gerekli vitamin ve minerallerden oluşması gerektiğini biliyor olabiliriz . Ancak tam olarak hangi yiyecekleri yememiz gerektiğini bilmek (ne sıklıkta olduğundan bahsetmiyorum bile), emin olmak daha zor olabilir.

Bir de nispeten yeni bir olgu olan süper gıdalar var; o kadar sağlıklı olması gereken, hepimizin onları insanca mümkün olduğu kadar yememiz gereken gıdalar.

Peki süper gıdalar gerçekten bizim için o kadar iyi mi? Gerçekten daha iyi hissetmemize, daha iyi görünmemize, uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmemize yardımcı olacaklar mı… yoksa bu terim sadece gıda trendlerini etkilemek için tasarlanmış bir pazarlama hilesi mi? Ve eğer süper gıdalar gerçekten bu kadar besleyiciyse, o zaman hangileri sağlık açısından en büyük faydaları sağlar?

Bilmeniz gereken her şey burada.

Süper Gıdalar Nelerdir?
Bazı gıdalar diğerlerinden çok daha besleyici olsa da hiçbir gıdanın hastalıkları önlemenin ve sağlığı garanti etmenin anahtarı olmadığını anlamak önemlidir. Bir gıdayı neyin 'süper gıda' haline getirdiğine dair kesin bir tanım da yok; en azından bilimsel standartlara göre.

Süper gıdalar terimi, ürünleri satmak için pazarlama amacıyla yaratıldı ve bu terim nispeten yeni görünse de, neredeyse bir yüzyıl önce ortaya çıktı. 1920'lerde Amerikalı bir meyve şirketi, muzun sağlığa faydalarını tanıtan bir dizi reklam yayınladı ve bu tropikal meyvenin ne kadar sağlıklı olduğuna dair ayrıntılara giren bir araştırma yayınladı. Harvard TH Chan Halk Sağlığı Okulu'na göre muz, 'süper gıda' olarak tanındı ve satışlar hızla arttı.

Bir asır sonra, gıda endüstrisi artık gıdaları 'süper' olarak etiketleme gücüne sahip oldu ve 2011 ile 2015 yılları arasında 'süper' olarak pazarlanan gıda satışlarında dünya çapında %202'lik bir artış yaşandı . Günümüzde genellikle hangi gıdaların süper gıda olarak etiketlenebileceğini belirleyen kurallar vardır. Örneğin AB, 2007 yılında sağlık açısından önemli faydaları olduğu bilimsel olarak kanıtlanmayan ürünlerin etiketlerinde 'süper gıda' kelimesinin kullanılmasını yasakladı.

Yani, bir süper gıdayı neyin oluşturduğuna dair kesin bir tanım olmasa da - ve bu terim kesinlikle gıda endüstrisi tarafından satışları artırmak için kullanılıyor - süper gıdalar genellikle besin değeri çok yüksek olan gıdalar olarak kabul ediliyor ve sağlığın iyileştirilmesine ve korunmasına yardımcı olduğuna inanılıyor. 

Sağlığa Faydaları Nelerdir?



Süper gıdalar az kalori içerse de genellikle yüksek miktarda vitamin, mineral, antioksidan ve fitokimyasallarla doludurlar ve vücudunuzun sağlıklı kalmasına ve hastalıklara karşı korunmasına yardımcı olan da bu besinlerdir.

Örneğin, süper gıdaların büyük çoğunluğu, serbest radikalleri nötralize etmeye yardımcı olan doğal moleküller olan yüksek miktarda antioksidan içerir. Serbest radikallerin vücudumuz üzerinde son derece zararlı etkileri olabilir ancak antioksidanlar bunların etkilerini azaltma ve hatta tersine çevirme gücüne sahiptir. Bu nedenle antioksidanlar kanseri, kalp hastalığını, felci, solunum hastalıklarını, bağışıklık yetersizliğini, amfizemi, Parkinson hastalığını ve artriti önlemeye yardımcı olabilir.

Süper gıdaların çoğu bitki bazlı olduğundan, şeker hastalığını önleyebilen ve sindirimi iyileştirebilen yüksek miktarda lif içerirler . Ayrıca sıklıkla kalp hastalıklarını önlemeye yardımcı olduğuna inanılan sağlıklı yağlar da içerirler . Ve son olarak, süper yiyeceklerin aynı zamanda kolesterolü düşürmeye , organlarınızı sağlıklı tutmaya ve vücudunuzdaki iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olduğu da bilinmektedir.

En iyi Süper Yiyeceklerden Bazıları
Sağlıkla ilgili mevcut bilgilerin çoğu gibi, süper gıdalara ilişkin rehberlik de oldukça çelişkili olabilir ve belirli süper gıda listelerinde yer alan gıdalardan bazıları oldukça tartışmalıdır.

Örneğin yumurta bazı süper yiyecek listelerinde yer alır. Ancak bu kadar yüksek miktarda yağ ve kolesterol içerdikleri için reklam düzenlemeleri, bunların 'sağlıklı' olarak pazarlanmasının neredeyse imkansız olduğu anlamına geliyor. Geçmişte Birleşik Krallık hükümeti, kahvaltıda yumurta yemeyi teşvik eden reklamları , bunun sağlıklı bir diyet teşkil etmediğini iddia ederek engellemişti .

Benzer şekilde, şarap bazı süper yiyecek listelerinde yer alıyor ve kırmızı şarabın sağlık açısından faydaları olduğu gösterilmiş olsa da, çok fazla alkol içmenin tuzakları, onu daha şüpheli bir rakip haline getiriyor.

Peki bilim ve sağlık uzmanlarına göre hangi süper gıdalar en iyisidir? İşte en iyi seçim…

1. Meyveler



Meyveler çoğu süper yiyecek listesinin en üst sıralarında yer alır. Açaí meyveleri, yaban mersini, ahududu, kızılcık, böğürtlen ve çilek gibi meyveler lif, vitamin ve mineral bakımından zengin olmasının yanı sıra güçlü antiinflamatuar ve antioksidan etkilere sahip bir grup bitki bileşiği olan antosiyaninleri de içerir. Antioksidanlar inflamasyonu önleyerek nörodejeneratif hastalık riskini azaltabilir.

Araştırmalar meyve yemenin çeşitli kalp hastalığı risk faktörlerini azaltabileceğini gösteriyor. Metabolik sendromu (diyabet, yüksek tansiyon ve obezite kombinasyonu) olan yetişkinler üzerinde yapılan bir araştırma , iki ay boyunca karışık çilek içmenin 'kötü' LDL kolesterolünü %11 oranında azalttığını buldu. Diğer çalışmalar meyvelerdeki antioksidanların kansere neden olan serbest radikallere karşı savaşmaya yardımcı olabileceğini gösteriyor.

2. Koyu Yeşil Yapraklı Sebzeler



Ispanak, lahana, pazı ve karalahana gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler, folat, çinko, kalsiyum, demir, magnezyum, C vitamini ve lif gibi minerallerin yanı sıra harika vitamin kaynaklarıdır.

Ayrıca kan basıncını düşürebilen ve kalp hastalığında rol oynayan kan damarlarını kaplayan hücrelerin işlevini iyileştirebilen diyet nitratları da yüksektir . Bir inceleme , daha fazla yeşil yapraklı sebze yemenin, kalp hastalığı vakalarında %16'lık bir azalma ile bağlantılı olduğunu buldu .

Koyu yeşil yapraklı sebzeler ayrıca karotenoid adı verilen ve belirli kanser türlerini önleyebilen yüksek düzeyde anti-inflamatuar bileşikler içerir . Ayrıca koyu yeşil yapraklı sebzelerin kalp hastalığı ve tip 2 diyabet gibi hastalık riskini azaltabildiğini gösteren araştırmalar da var . Ayrıca sağlıklı kan pıhtılaşmasını teşvik ederek arterlerin korunmasına yardımcı olduğu kanıtlanmış olan K vitamini açısından da zengindirler .

3. Avokado
Avokadolar şu anda geçici bir moda yiyecek olarak görülebilir, ancak aynı zamanda besin açısından da güçlüdürler ve potasyum, magnezyum, lif, folat, C vitamini ve E vitamini dahil olmak üzere birçok temel besin maddesini yüksek miktarda içerirler.

Çalışmalar, avokadonun inflamasyonu azaltmaya yardımcı olabileceğini ve aynı zamanda belirli kanser türlerinin riskini azaltan karotenoidler ve tokoferoller de içerdiğini gösteriyor .

Ve elbette avokadolar aynı zamanda harika bir sağlıklı yağ kaynağıdır. Tıpkı zeytinyağı gibi avokado da kan basıncını düşürdüğü kanıtlanmış tekli doymamış yağlar (MUFA'lar) bakımından zengindir. Yüksek tansiyon bilişsel gerilemeyle bağlantılıdır ve araştırmalar , günde bir avokado yiyen 50 yaş üstü kişilerin hem hafızalarında hem de problem çözme becerilerinde önemli bir gelişme bildirdiklerini göstermektedir.

4. Fasulye ve Baklagiller




Fasulye ve baklagiller; soya fasulyesi de dahil olmak üzere mercimek, bezelye, nohut ve fasulyeyi içerir. Bitki proteini açısından zengin olan fasulye ve baklagiller mükemmel bir B vitamini, mineral, protein ve lif kaynağıdır.

Araştırmalar fasulye ve baklagillerin kan basıncını ve kolesterolü düşürmeye, sağlıklı kiloyu korumaya ve tip 2 diyabeti yönetmeye yardımcı olabileceğini gösteriyor.

Tofu, tempeh, edamame fasulyesi ve soya sütü gibi soya fasulyesi ürünleri, antioksidan görevi gören ve sağlık açısından birçok güçlü fayda sağlayabilen izoflavon adı verilen polifenoller açısından özellikle yüksektir. Çok sayıda çalışma polifenolleri demans riskinin azalmasıyla ilişkilendirmektedir.

Soya ürünleri aynı zamanda uygun beyin fonksiyonu, sağlıklı bir kalbin korunması ve eklemlerin güçlendirilmesi için gerekli olan omega-3 yağ asitleri açısından da zengindir .

5. Somon
Somon, kalp sağlığına olumlu etkileri ve inflamasyonu azaltmasıyla bilinen omega-3 yağ asitleriyle doludur . Sardalye, ringa balığı, uskumru ve hamsi gibi diğer yağlı balıklar da omega-3 yağ asitleri içerir; ancak somon, bu esansiyel yağ asitlerinin en yüksek miktarlarını içerir.

Bir çalışma , somon yemenin diyastolik kan basıncında düşüşe yol açtığını buldu. Diğer çalışmalar somondaki yüksek omega-3 içeriğinin anormal kalp atışı riskini azaltabildiğini , kolesterolü düşürebildiğini ve arteriyel plak büyümesini yavaşlatabildiğini gösteriyor.

Araştırmalar, beslenmenize bir miktar somonun dahil edilmesinin kalp hastalığı ve diyabet riskinizi azaltmanıza yardımcı olabileceğini öne sürse de , somon balığı yüksek miktarda zararlı metaller ve çevresel kirleticiler içerebilir. Bu nedenle uzmanlar haftada dört porsiyondan fazla yağlı balık yemememizi öneriyor .

6. Kuru Yemişler ve Tohumlar



Kabuklu yemişler ve tohumlar aynı zamanda omega-3 açısından da zengindir, ayrıca harika bir lif ve protein kaynağıdır. Ayrıca, oksidatif strese (serbest radikallerin birikmesi olarak da bilinir) karşı korunmaya yardımcı olabilecek anti-inflamatuar ve antioksidan özelliklerle de doludurlar .

Ceviz özellikle besleyicidir ve bir tıbbi inceleme, her hafta sadece birkaç porsiyon ceviz yemenin 'kötü' LDL kolesterolü yaklaşık % 16 oranında azaltabileceğini buldu. Cevizlerin beyin sağlığını iyileştirmeye de iyi geldiği bilinmektedir . Fıstık yiyen kadınlar üzerinde yapılan bir araştırma , yemeyenlere kıyasla daha iyi bir hafızaya sahip olduklarını ortaya çıkarırken, 2014 yılında yapılan bir incelemede fındıkların bilişi geliştirebileceği ve nörodejeneratif hastalıkları önleyebileceği sonucuna varıldı.

Kabuklu yemişler ve tohumlar ayrıca hücreleri serbest radikallerden koruyan, bilişi geliştirebilen ve Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltabilen E vitamini açısından da zengindir .

Chia, keten ve kenevir gibi tohumlar da kalp sağlığını güçlendiren besinlerin harika kaynaklarıdır ve çalışmalar bu tohumları yemenin kalp hastalığının tüm risk faktörleri olan inflamasyonu, kolesterolü, kan basıncını ve trigliseritleri iyileştirebileceğini göstermektedir.

7. Tam Tahıllar



Yulaf ezmesi, kahverengi pirinç, karabuğday, arpa, kinoa, bulgur buğdayı ve tam buğday ekmeği gibi tam tahıllar harika lif, vitamin, mineral ve bitkisel besin kaynaklarıdır. Rafine edilmiş tahıllardan farklı olarak tam tahıllar, tahılın besin açısından zengin üç kısmını da (endosperm, kepek ve tohum) içerir ve kolesterolü düşürdüğü, kalp hastalığı ve diyabete karşı koruduğu gösterilmiştir.

Yüksek miktarda lif, magnezyum, çinko, B vitaminleri, E vitamini ve polifenoller içerdiklerinden (hepsi de inflamasyonu yönetmeye yardımcı olur) tam tahıllar antiinflamatuar bir gıda olarak kabul edilir .

İçerdikleri yüksek miktarda lif nedeniyle tam tahılların sağlığın iyileştirilmesine de yardımcı olduğu gösterilmiştir. 45 çalışmanın incelendiği bir inceleme, her gün üç porsiyon tam tahıl yemenin kalp hastalığı riskini % 22 oranında azalttığını buldu. Diğer çalışmalar, günde en az üç porsiyon tam tahıl yemenin sistolik kan basıncını düşürebileceğini ve felç riskini % 25 oranında azaltabileceğini gösteriyor.

8. Kefir



Yoğurt bazı süper yiyecek listelerinde yer alsa da, tüm yoğurtlar eşit yaratılmamıştır ve kefirin süper yiyecek statüsüne layık olduğu tartışmasız bir durumdur.

Kefir, yoğurda benzeyen ancak daha ince olan ve genellikle daha fazla probiyotik türü içeren fermente bir süt içeceğidir. Fermantasyon, maya ve bakterilerin sütle karıştırılmasıyla gerçekleşir ve kefir 'taneleri' oluşturulur. Bu kültürler bağırsaklarımızın laktozu sindirmesini kolaylaştırabilir ve şişkinlik, kramp ve gaz gibi ağrılı yan etkileri azaltabilir.

Çalışmalar ayrıca kefirin bağırsaklarımızdaki iyi bakteri miktarını artırdığını, aynı zamanda zararlı bakteri miktarını da azalttığını gösteriyor. Ayrıca, kefir yemek bağırsaktaki iltihaplanmanın azalmasıyla bağlantılıdır ve bu da sindirimin iyileştirilmesine daha da yardımcı olabilir.

Kefir gibi fermente gıdaların da bağışıklık tepkinizi güçlendirdiğine inanılıyor. Kefiri sevmiyorsanız veya süt ürünleri yemiyorsanız diğer fermente gıdaları, miso, kimchi ve lahana turşusunu yemeyi deneyebilirsiniz.

Son düşünceler...
Bu listedeki yiyeceklerin hepsi çok sağlıklı olsa da, etiketlere fazla kapılmamak veya en son yiyecek trendlerine odaklanarak çok fazla zaman harcamamak önemlidir. 

Süper gıdalar birçok hayati besin maddesi sağlayabilir, ancak bunları tek başına yemek, sağlıklı ve dengeli bir diyet yaptığınız anlamına gelmez. Ayrıca, tek bir şeyden çok fazla yemek aslında sağlığınıza zararlı olabilir ve ihtiyacınız olan tüm besinleri almanızı engelleyebilir.

Dengeli bir beslenme bol miktarda taze meyve ve sebze, tam tahıllar, yağsız protein, sağlıklı yağlar, baklagiller ve sert kabuklu yemişleri içermeli, aynı zamanda tuz, kötü yağlar ve rafine şeker alımını da sınırlandırmalıdır. Ve tabii ki sağlıklı beslenmeyi bol miktarda fiziksel aktivite ve yeterli uykuyla birleştirmek daha da iyi!

Bu makalede yer alan yiyeceklerden bazılarını düzenli olarak tüketmek için çaba gösteriyor musunuz? Yoksa bu listede olmayan diğer süper yiyecekleri yemekten hoşlanıyor musunuz? Süper gıdalara bakış açınızı ve sağlıklı kalmak için gösterdiğiniz çabaları duymak isteriz. Aşağıya bize bir yorum bırakın.

Selene Nelson






100 g sığır etiyle 100 g fasulyenin ilginç öyküsü

Sığır etinde 22 g protein varken fasülyede de 22 g protein var.
Sığır etinde lif yokken fasülyede 15 g lif var.

Sığır etinde 2 mg demir varken fasülyede 5 mg demir var.
Sığır etinde 16 mg kalsiyum varken fasülyede 123 mg kalsiyum var.

Sığır etinde 23 mg magnezyum varken fasülyede 171 mg magnezyum var.
Sığır etinde 74 mg kolesterol varken fasülyede hiç kolesterol yok.
Sığır etinde 15 g yağ varken fasülyede sadece 1 g yağ var.

Sanırım şimdi anladınız fasülye kendini neden nimetten sayar.


ODTÜ Makine Mühendisliği bölümü mezunu başarılı iş kadını Pınar Ünsal Atıcı, kurumsal hayatı bırakıp, Amerika'da tanıştığı yaban mersini üretimine başladı. 50 ton ürün elde eden Atıcı, Türkiye'nin tek parselde üretim yapan en büyük üçüncü çiftçisi olurken, ürünlerinin yarısını yurt dışına ihraç etti.

Pınar Ünsal Atıcı, Alaşehir'den aldıkları 66 dönüm arazide Hollanda'dan temiz ettikleri 30 bin adet yaban mersini fidanını 2022 yılı Nisan ayında saksılara dikerek yetiştirmeye başladı. Kadın girişimci Pınar Ünsal Atıcı, Türkiye'nin üçüncü büyük çiftçisi oldu. Atıcı, Mayıs ayında ilk ürünlerini aldı. Yaklaşık 50 ton ürün alan Atıcı, ürünlerinin yarısını yurt dışına ihraç ederken, yarısını iç piyasadaki zincir marketlere sattı. Atıcı hedeflerinin daha çok ihracat olduğunu belirtti ve

Amerika'ya bir iş için gitmiştim, ilk kez orada yedim ve bu besin değeri yüksek olan ürünü ülkemde yetiştirmeye karar verdim 
dedi. (İHA)




Kara Diken Deniz Kestanesi 
Ayvalık 1959 yılı, 15 yaşlarında idim. Arkadaşım deniz ürünlerinden iyi anlardı. Bir gün Ayvalık  sahilinde dolaşırken,

Gel, sana bir şey tattırmak istiyorum 
dedi. Denizin dibinde eski bir kayık, iri yarı koyu esmer yanmış bir adam kayığın başında...

Bize birer oturak verdi, orada başkaları da vardı o gün.
Teknesinin içinden bir kara diken alıyor, elindeki çakı ile üst kısmını kesip atıyor ve sonra da suda çalkalıyordu.
İçine limon sıkıyor ve yiyecek kişiye veriyordu. Bir de eline bir çay kaşığı verip kara diken içindeki yıldız şeklinde olan etli yerlerini kaşıkla çıkarmak yoluyla ağzına atan müşterisine bitince yenisini veriyordu.

Banada bir tane verdi. 
Elinle fazla sıkma 
dedi;

Dikenleri batmasın.
Elimde dikenlerin hareket ettiğini hissediyordum. Kaşıkla çıkarıp ağzıma attım. Müthiş bir lezzet beni sarmış o, ilk yediğim gün, belki de on tane kara diken yemiştim.
Arkadaşım sordu, 

Nasıl beğendin mi? dedi.

Çok lezzetli, iyi ki gatirdin beni! demiştim..

O günden sonra kara diken zamanı geldiğinde her akşam üzeri yemeğe gider yani hastası olmuştum. Bedenimin fazladan bir enerjiye sahip olduğu hissi gelmişti.

Satan kişi beni tanımıştı artık. 

Param yok başka zaman yerim 
dediğim zamanlarda;

Gel otur, ikramım olsun.
derdi.

Bazen muhabbet ederdik. Elleri delik deşikti. 

Kara diken battımı çıkarmak zordur. Zeytinyağı sür, bekle
Sıkarak fazla da zorlamadan çıkıyor 
derdi.

Kara dikenin lezzetini size nasıl anlatayım? Çiğ çiğ yeniliyor. Limon durumu biraz kolaylaştırıyor. Yedikten sonra sanki fazladan enerji depolamış gibi oluyor insan.

Vedat Akman