by Karbonkale





Ninemin kınalı bamya sevdası bitmez. 
Ninemin Girit'te iken kınalı bamya yetiştirmek konusunda kuralları varmış; 

Bir õnceki yıldan kalan mahsulünü kurutur tohumlarını saklarmış. Dikme zamanı geldi mi dedeme bu sene bana bamyalık bir yer ayır dermiş. Dedem yeri ayırır, otunu söker, çapasını yapar, su kanallarını açarmış. Ninem önceki seneden hazır ettiği tohumlarını alır toprağı sivri uçlu delici ile toprağı delermiş. Sıra ile her deliğe 2 adet tohum atarmış. 

Biri tutmazsa diğeri tutsun diye. O kınalı elleri ile delikleri toprakla örtermiş.Tohumların tutması için yüce Allah'a yakarırmış. İlk suyunu dikkatlice verirmiş. Dedeme tembih eder,
 
ben sulayacağım bamyalarımı sen elleme dermiş.

Bahçeye her gittiğinde dikkatlice sular büyümelerini izlermiş. Bamaya fiderlerinin içinde

Giritçe şarkılar sõylermiş. Fideler büyüdükçe sevinirmiş. İlk bamya çiçekleri açtı mı mis gibi kokar mış. Gübresini de verince bamyalar uzar gidermiş. Hasat zamanı bamya dikenlerinden korunmak,  kaşınmamak için, o pamuk ellerine bezler sararmış. İlk mahsúlü topladığında; 

O gün, dedem kuzu eti ön koldan et alırmış.
Ninem ilk mahsülden yemeği yapar, Allah'ına şükredermiş.

Ninem topla topla bitmiyor bu kınalı bamya der der dururmuş. İlk olarak akraba, komşu ve dostlarına dağıtırmış. Dedem de kalan bamyayı dükkanda satarmış.

Girit'ten Mübadele ile İzmir Güzelbahçe'ye gelirken kınalı bamya tohumlaını da yanında getirmiş. İlk sene evimizin bahçesine dikmiş ve inanılmaz bir verim almış.

Dedeme zeytinl,iğin kenarında bana yer ayır demiş ve burada Memleketinde yetiştirdiği şekilde devam etmiş durmuş. Ninem kınalı bamyanın en iyi yetiştiği yerin Bornova olduğunu söylerdi. Bornova'daki akrabalarına bamya tohumu verirdi.

Bornova köylüleri sbahları erkenden bamyayı eşek sırtında İzmir'e getirirlerdi;

Hadee, Bornova!nın kınalı bamyası geldi, kınalı manikürlü bunlar...
diye bağırırlar, satarlardı.
Ninemin kınalı bamya sevdası bitmez.

Vedat Akman'dan

Kandiye Usulu Sakızlı, Karanfilli Pişi

Girit Kandiye doğumlu (1881) rahmetli babaannemden torunlarına kalan pişi tarifini sizlerle paylaşmak istiyorum. (Tarifi saklayan kuzenim Belgin’e teşekkür ederim) 

Malzemeler: 
Beş bardak un. 
Üç kaşık ılık yoğurt.
Üç yumurta. (Hamurun içine iki adet koyulacak)
Bir kahve fincanı zeytinyağ.
Bir çorba kaşığı (silme) kuru maya.
Bir kesme şeker.
Beş adet karanfil.
İki adet irice sakız.
Bir tatlı kaşığı tuz.
Bir çorba kaşığı çörek otu.
Bir çorba kaşığı susam.
750 ml zeytinyağı.

Hazırlama:

Bir bardak ılık su içine mayayı, şekeri ekleyip köpürene kadar bekletin.
Sakız ve karanfilleri havanda iyice dövün.

Büyük bir kabın içine unu, yoğurdu, iki yumurtayı, zeytinyağını, sakız ve karanfili, tuzu ekleyip mayalı suyu yavaşça yedirerek hamuru oluşturun. Yarım saat kadar bekletin.
Hamurdan ceviz büyüklüğünde alacağınız bezeleri, mermerin üzerinde altına biraz un serperek elinizle açın. (Açtığınız hamur kahve tabağından küçük olsun).

Kızartma tenceresine zeytinyağını koyup, orta ateşte ısınmaya bırakın.
Açtığınız hamurun üzerine yumurtanın beyazını elinizle sürüp üzerine susam ve çörek otunu ekleyip, kızan yağın içine atın. Her bir pişinin üzerine kaşıkla kızgın yağı sık sık gezdirerek pişirin.

Bu tarifin ferah sofralarınıza eşlik etmesini dilerim.

Ömer Beydeş



Sağlıklı bir sindirim sistemi için liflere ihtiyacımız var. Genellikle doğal bir fırça gibi tanımlanır, çünkü iç kısımlarımızı temizler ve atıkların vücutta sorunsuz bir şekilde hareket etmesini sağlar. 

Ayrıca, lifin kalp hastalığı, felç, bağırsak kanseri ve tip 2 diyabet riskini azaltabileceğini gösteren kanıtlar da vardır. Ayrıca, vücut tarafından parçalanamadığı ve bağırsaklarımızdan geçerken bozulmadan kaldığı için, lif bizi daha uzun süre tok tutabilir. 

Yeterli lif elde etmek söz konusu olduğunda, çoğumuz Weetabix, Fruit 'n' Fibre ve Rendelenmiş Buğday gibi tahılları düşüneceğiz, bunlar yüksek lif içeriği nedeniyle düzenli olarak tanıtılıyor. Ama başka hangi yiyecekler var?

NHS, mümkün olduğunca dengeli bir diyet oluşturmak için çeşitli kaynaklardan lif almanın en iyisi olduğunu tavsiye eder.

Aşağıda, daha fazla lif içeren gıdalara bir göz atacağız - ayrıca lifin ne olduğu ve faydaları hakkında daha derine ineceğiz.



Lif Nedir?
Amerikalı doktor ve tahıl üreticisi J.H. Kellogg, buğday kepeğine ilgi duyduktan sonra lifin önemini fark eden ilk kişilerden biriydi. Araştırması, kolit ve kabızlığı olan hastalar üzerindeki olumlu etkisini doğruladı.

O zamandan beri, lifin etkileri üzerine yapılan çok sayıda çalışma ve rapor, bağırsak sağlığındaki rolünü güçlendirmiştir.

Peki elyaf tam olarak nedir?
Lif (bazen kaba yem veya dökme olarak da bilinir), bitkisel gıdalarda doğal olarak bulunan ve vücut tarafından sindirilemeyen veya emilemeyen karmaşık bir karbonhidrattır.

Çeşitli farklı diyet lifi türleri olsa da, sağlıklı bir sindirim sistemi için ihtiyacımız olan başlıca lifler çözünür ve çözünmez liflerdir.

Çözünür lif
Çözünür lif suda çekilir ve çözülür, jel benzeri bir madde oluşturur (yulaf ve suyu karıştırdığınızda olanlara benzer). Safra, kolesterol, hormon ve metabolik atık ürünleri, bağırsaklardan geçerken (onları bir ağ gibi toplayarak vücuttan atmaya yardımcı olur) toplar.

Çözünür lif ayrıca sindirimi ve yediğiniz gıdalardan şekeri emme oranınızı yavaşlatır. Bu, kan şekeri artışlarını önlemeye yardımcı olur - diyabet yönetimi söz konusu olduğunda özellikle önemli olan bir şey.

Çözünür lif kalın bağırsağa (veya kolona) ulaştığında, bağırsak mikrobiyomunu besleyen ve besleyen kısa zincirli yağ asitleri üretmek için sağlıklı bağırsak bakterileri tarafından fermente edilir. Bu süreçten çok az sayıda kalori alırız (gram başına kabaca iki kalori).

Çözünmeyen lif
Çözünmeyen lif suda çözünmez ve bağırsakta hareket ettikçe az ya da çok değişmeden kalır. Dışkılarımıza toplu ekleyerek geçişlerini kolaylaştırır ve kabızlığı önler.

Çözünmeyen lif kalori içermez, çünkü sindirilemez, böylece enerjiye parçalanmaz.




Lifin faydaları nelerdir?
Lif, besin değeri için diğer birçok gıda kadar dikkat çekmese de, yine de birçok etkileyici faydası vardır.

Lifin iç kısımlarımızı temizleyebileceğinden ve bağırsak hareketlerimizi düzenli tutabileceğinden daha önce bahsetmiştik. Ama başka ne yapabilir?

Diyet lifi kilo kaybına yardımcı olabilir
Lif bakımından zengin gıdalar kalorilerde daha düşük olma eğilimindedir. Bununla birlikte, onları basit nişastalardan ve şekerlerden daha yavaş sindirdiğimiz için, bizi daha uzun süre tok tutmaya yardımcı olurlar - yani daha az yiyeceğimiz anlamına gelir. O zaman, araştırmaların diyet lifinin kilo kaybı ve bakımı için sağlıklı bir araç olduğunu bulması mantıklıdır.

Örneğin, bu çalışmaiki grup insanın yeme alışkanlıklarını karşılaştırdı; bir grup obez olarak kabul edildi ve diğeri normal kilo olarak sınıflandırıldı. Normal kilolu grubun obez gruba göre daha fazla lif yediği bulundu.

Farklı birçalışma, her biri farklı kalori kısıtlı bir diyette olan dört grup insana baktı. Her gruptan haftada 90 dakika egzersiz yapmaları ve aralıklarla lif alımlarını artırmaları istendi. İlginç bir şekilde, tüm gruplar, hangi kalori kısıtlı diyette olduklarına bakılmaksızın aynı miktarda kilo verdiler - bu da lif alımınızı arttırmanın kilo vermenize yardımcı olabileceğini düşündürüyor.

Diyet lifi iltihabı azaltabilir ve iyi bağırsak bakterilerini artırabilir
Bağışıklık hücrelerimizin tahmini % 70-80'i bağırsak mikrobiyomunda yaşar ve yediğimiz ve içtiğimiz şey bu hücreleri doğrudan etkiler.

Örneğin, işlenmiş ve kırmızı et gibi bazı yiyecekler ve ekmek ve hamur işleri gibi rafine karbonhidratlar bağırsakta enflamatuar bir bağışıklık tepkisini tetikleyebilir ve bu da iyi ve kötü bakterilerin dengesini bozabilir.

Araştırmalar, bağırsaklarınızda çok fazla kötü bakteri bulunmasının Crohn hastalığı, ülseratif kolit ve irritabl bağırsak sendromu (IBS) gibi durumlara yol açabileceğini göstermektedir.

Ulusal Gaucher Vakfı ile yapılan bir röportajda, klinik beslenme uzmanı Lori Bard, 

Bunu bir bakteri topluluğu olarak düşünebilirsiniz. Topluluk iyi adamları, kötü adamları ve kayıtsız adamları içerir. Ve vücudumuzda, bu bakteriler okulu yönetiyor, 
diye açıklıyor Bard. 

Sonuçta, mikrobiyomuzun sağlığı genel sağlığımızı belirler.
Bu nedenle, lif alımımızı arttırmak, sağlıklı bağırsak bakterilerini beslemeye ve sayılarını güçlü tutmaya yardımcı olabilir, böylece kötü bakterileri kontrol altında tutabilirler.

Diyet lifi, tip 2 diyabet ve kan basıncı riskini azaltabilir
Son zamanlarda yapılan araştırmalar, lif bakımından yüksek bir diyetin, tip 2 diyabet ve yüksek tansiyonu olan kişilerin sağlığını önemli ölçüde iyileştirebileceğini ve bu koşulların ilk etapta gelişme riskini azaltabileceğini göstermektedir.

Bir çalışmada, diyabet ve hipertansiyonu olan 200 kişi (ortalama yaş 50) altı ay boyunca günde 38g lif yediler ve sistolik kan basıncında % 15'lik bir azalma ve açlık kan şekerinde % 28'lik bir azalma gördüler.

Birkaç çalışmanın gözden geçirilmesi ayrıca, en yüksek ve en düşük lif alımını karşılaştıran on altı meta analizde, tahıl liflerinden gelen en büyük fayda ile tip 2 diyabet göreceli riskinde önemli bir azalma olduğunu bulmuştur.

Diyet lifi kalp hastalığı riskini azaltabilir
Yüksek lifli bir diyet, daha düşük kalp hastalığı ve felç riski ile ilişkilendirilmiştir. Bilim adamları bunun kolesterol ve kan basıncını düşürme ve sağlıklı bir kiloyu korumamıza yardımcı olma yeteneğinden kaynaklandığına inanıyorlar.

Bu derleme, çözünür lifin (özellikle beta-glukan ve psilyum) kalp hastalığı riskini en çok azalttığını ortaya koymuştur.

Diyet lifi bağırsak kanseri gelişme riskini azaltabilir
Artan araştırmalar, yüksek lifli bir diyet yemenin bağırsak kanseri riskinin yanı sıra meme, yumurtalık, endometriyal ve mide kanseri riskini azaltmaya yardımcı olabileceğini düşündürmektedir. Aslında, Kanser Araştırmaları, İngiltere'deki bağırsak kanseri vakalarının% 28'inin çok az lif yemekten kaynaklandığını vurgulamıştır.

Bunun nedenlerinin ana önerisi, yüksek lifli bir diyetin daha düzenli bağırsak hareketlerini teşvik etmesidir, bu da zararlı kimyasalların vücudumuzda daha az zaman harcadığı anlamına gelir.

Ayrıca, lif sağlıklı bağırsak bakterileri ile birleştiğinde, sağlıklı bir sindirim sistemini destekleyen bütirat adı verilen kısa zincirli bir yağ asidi oluşturur, böylece tümörlerin gelişimi daha az olasıdır.

Bildiğimiz gibi, lif sağlıklı bir kiloyu korumamıza da yardımcı olabilir - ve Kanser Araştırmasına göre, bağırsak kanseri vakalarının % 11'i aşırı kilolu veya obez olmaktan kaynaklanır.

Diyet lifi daha uzun bir ömre bağlanmıştır
Yüksek lifli bir diyetin uzun ömürlülük üzerindeki etkilerini inceleyen bir çalışma, daha fazla lif yiyen kişilerin, az miktarda lif yiyen veya hiç lif yemeyenlere kıyasla, herhangi bir nedenden dolayı ölme riskinin% 23 daha düşük olduğunu bulmuştur.

Diğer araştırmalarayrıca, günde her 10 g lif artışı için ölüm riskinizin % 10 oranında azalabileceğini ortaya koymuştur.

Diyet lifi kemik sağlığını iyileştirebilir
Vücuttaki iltihaplanma kemiklerimize zararlı olabilir – kırık riskini arttırır. Bu nedenle, lifin anti-enflamatuar özelliklerinin onu sağlıklı kemikler için büyük bir savunucu haline getireceği mantıklıdır.

Aslında, bilim adamları, yüksek lifli bir diyet yiyen kişilerin, romatoid artrit, kalp hastalığı ve diyabet gibi hastalıklarla bağlantılı enflamatuar bir belirteç olan daha düşük C-reaktif protein (CRP) seviyelerine sahip olduklarını bulmuşlardır.

Çalışmalar ayrıca çözünür lifin bağırsakta kalsiyum gibi kemik artırıcı mineralleri daha iyi emmemize yardımcı olabileceğini göstermiştir.




Diyetinize daha fazla lif eklemenin 10 kolay yolu
Hükümet yönergeleri, yetişkinlerin günde 30 g lif yemesi gerektiğini söylüyor. -ancak çoğu yetişkin ortalama olarak sadece 20 g civarında yiyor.-

Her bir lif türü için ne kadar ihtiyacımız olduğuna dair özel bir öneri yoktur. Bunun yerine, uzmanlar her gün tükettiğimiz toplam lif miktarına odaklanmamız gerektiğini söylüyor.

Yeterli lif alamadığınızdan endişe ediyorsanız, aşağıdaki ipuçlarından bazılarını denemek isteyebilirsiniz...




1. Ekmek, makarna ve pirinç gibi gıdaların tam tahıllı versiyonlarına geçin
Tam tahıllar lif bakımından rafine edilmiş tahıllardan çok daha zengindir. Bunun nedeni, kepekli tahılların tam tahıl içermesidir; kepek, mikrop ve endospermden oluşur. Kepek lif bakımından zengin kısımdır. Ancak bu, öğütme işlemi sırasında rafine edilmiş tahıllardan (mikrop ile birlikte) çıkarılır.

Bu nedenle, beyaz ekmek yerine tam tahıllı veya tahıl ambarı ekmeği seçmek daha iyidir; normal makarna üzerinde tam buğdaylı makarna; ve kahverengi pirinç, yabani pirinç, bulgar buğdayı ve beyaz pirinç üzerine arpa.


2. Meyve suyu yerine meyve ve sebze tüketin
Meyve suyu bol miktarda vitamin ve mineral içerebilse de, soğuk preslenmiş ve pastörize edilmemiş versiyonlar bile meyve suyu işleme sırasında liften arındırılır. Geriye kalan şey karbonhidrat konsantrasyonudur; özellikle şeker.

Sebze suları, meyve sularından daha az şeker içerir. Ancak yine de sebzenin tamamı kadar lif içermiyorlar.

Meyve suları, sağlıklı bir diyetin parçası olarak ılımlı bir şekilde tadını çıkarabilirken, maksimum besinsel fayda için bütün meyve ve sebzeleri yemek daha iyidir.




3. Patlamış mısır yiyin
Patlamış mısır tam tahıldır, yani lif bakımından yüksektir. Ayrıca, hızlı bir şekilde hazırlanabilir ve harika bir atıştırmalık sağlar. 100 g patlamış mısırın 15 g lif içerdiği tahmin edilmektedir (önerilen günlük alımın yarısı).

Patlamış mısır ayrıca magnezyum (kas ve sinir fonksiyonunu ve enerji üretimini destekleyen), manganez (vücudun kan pıhtılaşma faktörleri, bağ dokusu, kemikler ve cinsiyet hormonları oluşturmasına yardımcı olur) ve fosfor (dokuların büyümesi, bakımı ve onarımı için gereklidir) bakımından zengindir.

Evde kendi patlamış mısırınızı yapmak, tadını çıkarmanın en sağlıklı yollarından biridir, çünkü sinema ve dükkandan satın alınan çeşitler yağ ve şekerle dolu olma eğilimindedir. 


4. Yüksek lifli kahvaltı gevrekleri seçin
Kahvaltı gevrekleri yüksek lifli nitelikleri ile ünlüdür.

Özel K, Cheerios ve Mısır gevreği gibi seçenekler düşük miktarda lif içerirken, buğday kepeği (40 g başına 9.8 g lif), kepek gevreği (40 g başına 7.3 g) ve rendelenmiş buğday yastıkları (40 g başına 4.6 g) gibi tahıllar en zengin lif bakımından zengin olanlardır.

Patlamış mısır gibi, tahıllar da yağ ve şekerle yüklenebilir, bu nedenle malzemeleri dikkatlice kontrol etmek önemlidir. Sağlık uzmanları, ilk üç bileşende aşağıdakileri listeleyen tahıllardan uzak durulmasını önerir: şeker, mısır şurubu, kahverengi pirinç şurubu, maltoz, fruktoz, glikoz, maltoz, dekstroz ve maltoz.


5. Meyve ve sebzeyi kabuğu ile beraber yiyin

Araştırmalar, soyulmamış meyve ve sebzelerin, kabuğu olmayanlara göre önemli ölçüde daha yüksek miktarda lif içerebileceğini düşündürmektedir. Meyve ve sebze kabukları ayrıca etten daha fazla vitamin, mineral ve antioksidan içerme eğilimindedir.

Meyve ve sebzeleri, soyulmuş olsun ya da olmasın, yemeden önce yıkamak, kir, bakteri ve böcek ilaçlarını temizlemek her zaman en iyisidir. Ayrıca, hangi kabukların yemek için güvenli kabul edildiğinin farkında olmaya değer.

Kivi, patates, havuç ve kabaklar yenilebilir, lif bakımından zengin derilere sahiptir; avokado, kavun ve tropikal meyveler (papaya ve lychee gibi) yenmeyen derilere sahipken. Meyve ve sebze kabuklarını yemenin yararları ve hangilerinin yenileceği hakkında daha fazla bilgiyi Healthline'ın bu makalesinde bulabilirsiniz.


6. Fasulye ve mercimek kullanmanın farklı yollarını deneyin
Mercimek ve fasulye, piyasadaki en besleyici, lifi en bol bileşeni olan gıdaların başında gelir.

Mercimek, pişmiş fincan başına kabaca 15.6 g lif içerirken, haısı fasulyesi 19.1 g lif içerir ve siyah fasulye 15 g içerir.

Çorbalara, güveçlere ve salatalara mercimek ve fasulye ekleyebilirsiniz. Ya da onları yemenin daha lezzetli yolları için, Lübnan limon maydanozu fasulyesi salatasından baharatlı vegan mercimek çorbasına kadar her tarifi kullanabilirsiniz.


7. Chia tohumu yiyin
Chia tohumları küçük olabilir, ancak 10 g'a yakın iyi şeyler içeren 28 g chia tohumu ile önde gelen bir lif kaynağıdır. Ayrıca omega-3 yağ asitleri, antioksidanlar ve minerallerle doludurlar.

Bu güçlü tohumlarla ilgili bir başka harika şey, inanılmaz derecede çok yönlü olmalarıdır. Kabuklu bir kaplama oluşturmak için somona eklenebilir, chia pudingine dönüştürülebilir veya yulaf lapası üzerine serpilebilir.


8. Her öğüne bir porsiyon sebze ekleyin ve önce onu yiyin
Çoğumuz günde en az beş porsiyon meyve ve sebze yememiz gerektiğini biliyoruz, ancak bunu söylemek yapmaktan daha kolay olabilir. Çoğu zaman, sebzeler tabaklarımızda sonradan düşünülmüş unsurlardır ve çok tok değilsek, yemeğimizin sonuna doğru yediğimiz bir şeydir.

Bu nedenle, her öğüne sebze eklemek ve onlardan yeterince aldığınızdan emin olmak için önce onları yemek yardımcı olabilir. Bir çalışma, insanların yemekten önce bir salata yediklerinde, ana yemekleriyle birlikte salata verilenlerden % 23 daha fazla sebze yediklerini göstermiştir.

Yemeklerinize dahil etmek isteyebileceğiniz lif bakımından en zengin sebzelerden bazıları patates (tatlı patates dahil), patlıcan, havuç ve avokadodur.




9. Meyveleri tahıl ve yoğurt için bir topper olarak kullanın
Çilek, ahududu, yaban mersini ve böğürtlen gibi meyveler kalorisi düşük ve lif bakımından yüksektir - ve tahıl ve yoğurt için mükemmel, lezzetli bir aksesuar yapar.

Size bir fikir vermek için, bir fincan (144 g) bütün çilek 3 g lif sağlar. Bu nedenle, günlük lif alımınızın büyük kısmını sağlamasalar da, alımınızı artırmaya kesinlikle yardımcı olabilirler.

Yulaf lapası ve yoğurtlara harika, tropikal bir tat katan lif oranı yüksek bir başka meyve de tutku meyvesidir. Tutku meyvesi, fincan başına 25 g lif içerir.


10. Meyve, fındık ve tohumlarda atıştırmalık
Daha lifli yemekler yemenin yanı sıra, lif bakımından zengin atıştırmalıklar taşıyarak lif alımınızı da artırabilirsiniz. Meyveler, fındıklar ve tohumlar gibi şeylerin hareket halindeyken yenmesi kolaydır ve genellikle yemekler arasında şekerli veya işlenmiş gıdalardan daha uzun süre memnun kalmanızı sağlar.

Elmalar, armutlar, portakallar, muzlar ve meyveler, badem, kestane ve kabak çekirdeği gibi mükemmel yüksek lifli atıştırmalıklar yapar.

Lif sağlıklı bir diyetin önemli bir parçasını oluşturur. Sadece bağırsaklarımızı korumakla ve desteklemekle kalmaz, aynı zamanda tip 2 diyabet, kalp hastalığı ve bazı kanserler geliştirme riskimizi de azaltabilir.

Yeterince lif yemediğinizi düşünüyorsanız, umarım bu makaledeki diyet ipuçlarından bazıları yararlı olacaktır. Burada bahsedilen gıdaların birçoğu aynı zamanda iyi bir lif dozundan çok daha fazlasını sunar - aynı zamanda önemli vitaminler, mineraller ve antioksidanlar da sağlarlar - bu yüzden onları yiyerek genel sağlığınızı da iyileştirmiş olursunuz.

Elise Christian

Malzemeler

• 1 kilogram yeşil biber
• 2 yemek kaşığı iri tuz
• 300-400 gram süzme yoğurt
• 150-200 gram lor peyniri
• 200 mililitre kaymak
• 1 litre süt

Biberleri yıkayıp sap kısımlarını başıyla beraber kesip tohumlarını ayıklayın. Havlu kağıt üzerinde iyice kurutun.


Bir kap içerisinde iri tuzu serpiştirin. Daha sonra bir süzgeç içerisinde suyunun iyice çıkması için en az 3-4 saat ya da 1 gece bekletin. Süre sonunda biberler bir miktar su salacaktır.






Sosu için derin bir kaba yoğurt, kaymak ve peyniri alın. Güzelce karıştırın.


Kavanozun dibine bir miktar biber koyup üzerine 1 kepçe sostan ilave edin. Tüm malzemeler bitinceye kadar bu işlemeni tekrarlayın.


Her seferinde malzemelerin üzerine bastırın. Kavanozun üzerinde 2 parmak boşluk kalmalı. Sütü hafif ısıtın ve azar azar kavanozun içine dökün. Sütün aşağıya kadar inmesi için bir kaşık yardımıyla biberleri hafif oynatın.

En sonunda kavanozun üzeri sütle kaplanmalı. Süt, mayalandıracak ve fermantasyonu sağlayacaktır. Sonra ağzını sıkıca kapatın. Buzdolabında 10 gün bekletin. Sokanız hazır. Her öğün tüketebilirsiniz. 

Afiyet olsun.
Masapan: Badem Ezmesi Tarifi
Bu kadar yaygın olan ve sevilen bir yiyeceğe sahip çıkanlar ise tahmin edileceği gibi pek çoktur: İtalyanlar ilk marzipanı (masapan) kendilerinin ürettiğini, İspanyollar bunu Endülüs Emevilerinden öğrendiklerini söylüyorlar. Macarlara göre icat etme onuru kendilerinden başkasında değil. Baltık denizi kıyısındaki üreticiler en saf badem ezmesinin ülkelerinde üretildiğini iddia ederken, Belçikalılar bunu sanat haline getirenin kendileri olduğunda hemfikir.

En büyük iddia sahiplerinden biri Sicilya’daki Palermo kenti. Bu şehirde ilk marzipanın 1193 tarihinde üretildiği biliniyor. Bizim açımızdan önemli olan ise bu öykünün Selçuklu badem ezmesinden Palermo marzipanına giden bağlantıyı ortaya koyuyor olması.

Edirne’nin Osmanlı saraylarından kalan tarihi tatlılarından biridir masapan. Bu nedenle bu tatlının tüm dünyada bilinen bir diğer bir kaynağı da Edirne’dir .

Sefarad mutfağının da vazgeçilmez bayram tatlısıdır. Her bayramda ya da her davette özellikle de düğünlerde mutlaka ikram edilir. Birkaç farklı masapan tarifi var, benimki en basiti!

Malzemeler
1/2 kg badem
3 su bardağı pudra şekeri (elenmiş)
2 büyük yumurta akı (hafifçe dövülmüş), yumurta akı kullanmak istemeyenler içine su ilave edebilir

Yapılışı
Bademleri sıcak suda bekleterek kabukları çıkartılık ve kuruyana kadar bırakılır.
Badem ve pudra şekeri kum kıvamına gelecek şekilde mutfak robotundan geçirilir.
Yumurta akları ilave edilir. (Yumurta büyük ise 1 adet yetebilir, yerine su da ilave edebilirsiniz)
Bir tezgahı pudra şekeri ile tozlayın ve badem ezmesini pürüzsüz, esnek bir doku geliştirene kadar yoğurun. (Havan tokmağınız varsa eskilerin yaptığı gibi onunla da iyice ezebilirsiniz) Topaklar veya kuru lekeler olmamalıdır.

Badem ezmesini hemen kullanın veya daha sonra kullanmak üzere saklayın. Saklamak için sıkıca plastik sargıyla örtün, ardından plastik bir torbaya kapatın. Badem ezmesi sadece nemli kalmaz, aynı zamanda talihsiz kokuları veya tatları da emmez. Badem ezmesi buzdolabında üç ay veya dondurucuda altı aya kadar saklanabilir. Kullanmadan önce badem ezmesini oda sıcaklığına getirdiğinizden emin olun.
Arzu ettiğiniz şekli vererek servis edebilirsiniz.

avlaremoz.com

Boyoz: Biraz tatlı, biraz tuzlu bir geçmişin simgesi
İzmir Yangını'nın ardından mahalleleri yanan Ermeniler, Rumlar, kendini güvende hissedemeyen diğer azınlıklar bir bir İzmir'i terk ediyor. Bize kalan ne oldu dersek; çokça anı, kullanmaktan vazgeçemediğimiz sözcükler ve yemekten usanmadığımız boyoz...


İzmir'e gidince kesin boyoz yerim. İzmir deyince aklıma boyoz gelir. Hatta yediğimde iki tane peş peşe yerim.

Turizm diliyle konuşursak simgesel lezzet, kültürel miras. Boyozun da bir geçmişi var. İzmir'den önce İzmir'den sonra diye ayrılan. Ya da 

Bollos
mu demeliyim? İşte boyozun tatlı, belki tuzlu ve biraz hüzünlü geçmişi.

Bize kalanlar
19. yüzyılın İzmir'i... Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Türkler bir arada yaşıyor. Ama İzmir'de Rum nüfus Türklerin iki katından biraz fazla. Ayrıca, Avrupa'dan gelen, ticaretle uğraşan, sahil şeridinde yaşayan (İtalyan, İspanyol ve Fransız vb. etnik kimliklerine mensup) ama Türk kültürüne uyum sağlamış Levantenler adında bir grup da bu azınlık gruplarına dahil.

Kozmopolit bir şehir olan İzmir, sahip olduğu azınlık nüfusu dolayısıyla yıllarca Müslümanlar tarafından "Gâvur İzmir" olarak adlandırılıyor. O dönem Gavur İzmir olarak anılansa bizim bildiğimiz bugünkü İzmir il sınırlarına sahip bölge değil. Rumların yaşadığı Urla, Çeşme, Foça gibi İzmir sahil şeridi kast ediliyor. Şehrin biraz daha içlerinde Yahudiler ve Müslümanlar yaşıyor.

Şehrin zengin kesimi Levantenler ve Rumlar liman ticaretiyle uğraştıkları için ekonomik olarak güçlüler. Yahudiler de ticaretle uğraşıyor ama onların ticareti daha çok çarşı içinde bir şeyler satmak üzerine kurulu. Türkler ise ya asker, memur ya da çiftçi. Sokaklarda çoğunlukla Rumca ve Fransızca konuşuluyor, arada ise Türkçe, Ladino ve Ermenice kelimeler çarpıyor kulağa. Ta ki İzmir Yangını'na kadar...

13-17 Eylül 1922 arasında çıkan İzmir Yangını'nın ardından mahalleleri yanan Ermeniler, Rumlar, kendini güvende hissedemeyen diğer azınlıklar bir bir İzmir'i terk ediyor. Bize kalan ne oldu dersek; çokça anı, dilimize yapışan, kullanmaktan vazgeçemediğimiz sözcükler, bir de yemekten usanmadığımız boyoz...

İzmir'e has bir lezzet
Boyoz aslında İzmir'e 15. yüzyılda göçen Sefarad (Sefarad İbranice'de İspanya anlamına gelir) Yahudilerinin mutfağına özgü bir lezzet.

1492 yılında Osmanlı'ya göç eden binlerce Yahudi, daha çok İstanbul ve İzmir'e yerleşir. Selanik de yerleştikleri üçüncü bir şehirdir.

Liman şehirlerinde yaşayan Sefaradlar, ticaretle uğraşır ve İzmir'in iç kesimlerinde yaşamayı seçerler. Mutfakları ise Türklerin sevebileceği bir mutfak kültürüdür. Biraz Arap-Ortadoğu etkisi ve ardından gelen Akdeniz rüzgârı... Bugün İzmir mutfağı olarak tanıyıp bildiğimiz şey, ki çoğu gerçekten de İzmir'e has lezzetler, aslında büyük bir kısmı göç edip gitmiş olan azınlıkların bize bıraktığı bir iz, bir miras.

Boyoz, Bollos ya da Boyikos
Boyoz, Ladino diline İspanyolcadan geçmiş Bollos sözcüğünden geliyor. İspanyolcada iki "l" harfi yan yana gelince "y" harfi olarak telaffuz edilir. Ve boyoz aslında birden fazla bolloyu ifade eder, kelimenin çoğul hâlidir.

Sefarad mutfağında hamur işleri borekas veya börekitas diye bilinir. Ve oldukça lezzetli oldukları anlatılır. Boyozu da bir tür börek olarak değerlendirmek mümkün. Kimisine göre boyoz Sefaradların artan hamuru kullanmak için uydurdukları bir lezzet.

Ortaya çıkışı konusunda birçok fikir var. Ama bilinen en önemli gerçek ise boyozun İzmirli bir lezzet olduğu. Bu bilginin kaynağı ise 1492'de Osmanlı yerine başka Avrupa ülkelerine yerleşen Sefaradların mutfaklarında böyle benzer bir lezzetin olmaması. Sefarad yiyeceği olan boyoz ya da Ladino telaffuzuyla boyikos, İzmirli Yahudilerin mutfağına özgü bir lezzet. Yıllar içinde İzmir'in sembolü haline gelecek kadar da güçlü ve simgesel bir lezzet aynı zamanda...

Biraz un, biraz su, biraz tuz az da şeker
Boyoz ile ilgili ortaya atılan diğer bir iddia ise Sefarad Yahudilerinin İspanya'dan getirdikleri boyoza benzeyen böreklerinin katmere benzeyen bir lezzet olduğu. Boyoz şeklini alması ise zamanla gelişen bir süreç.

Sefaradlar İzmir'e yerleştikçe ve şehirle kurdukları ilişki yerleşik bir hâl aldıkça boyozun bugünkü haline ulaştığı söyleniyor.

Bugün İzmir'de azınlık mevcudiyetinin giderek azalması sebebiyle boyoz yiyebileceğimiz bir Sefarad restoranı bulmak çok güç. Ama İzmir'de her pastanede boyoza ulaşmak mümkün. Biraz un, biraz su, biraz tuz az da şekerle yapılan bu lezzet ufak hacmiyle bir toplumun, bir azınlığın ve bir şehrin tarihini taşıyor. (ED/SD)

Ece Deniz, bianet.org
















Keçi sütüne incir ağacı sütü damlatılarak elde edilen yoğurdumsu bir yiyecektir. Özellikle Adana, Karaman, Mersin ve Toroslar gibi yörüklerin yaşadığı yerlerde yaygındır.

Muhallebi kıvamında yumuşak, tuzsuz, yoğurda benzer bir yiyecektir. Lezzetli ve besleyici özelliğe sahiptir. Eskiden çobanların dağlarda keçileri otlatırken ekmeğinin yanına katık yapmak için, çiğ sütten yaptıkları bir yiyecektir.

Malzemesi basit; ılık keçi sütü, incir yaprağı veya ham incir (incir kozzağı)

Teleme, yaz mevsiminde keçiden sağılan süt henüz sıcak iken, incir ağacının gövdesinden alınan beyaz süt ile çalınır (mayalandırılır).

Dağlarda her zaman incir ağacı ve yaprağını bulabilmek mümkün olmadığından, bunun kolayı tülbent gibi ince bir bez üzerine incir sütü akıtılarak kurutulur. Bu artık hazır bir mayadır. Dağda keçi sağılarak bu mayadan katılır ve Teleme olur.

Bir tencere keçi sütü, birkaç damla incir sütü akıtıldıktan sonra yaprağın sapıyla karıştırılıp 10-15 dakika kadar uyumaya bırakılırsa, mayalanan keçi sütü teleme hâline gelir.

Teleme çalınan kap soğuk suda bir süre bekletildiğinde, tadı daha da güzelleşecek, lezzetli bir duruma gelecektir.

Çobanın Gönlü Olsa Tekeden Teleme Çalar.
Türkmen aşiretlerinin hayvancılık geleneğine dayanan bir deyimdir.

Yayladağı’nın Karacaoğlan’ı, Dadoloğlu’su şair Bekir Cila’da telemeye olan özlem ve duygularını şöyle dile getirmiştir.

Teleme

Geldi geçti koca yazlar
Bir teleme yiyemedim
Özüm telemeyi özler
Bir teleme yiyemedim.
Menengiş akiri yelek
Sütüm yoktur gülek gülek
Torba düşmüş emmiş oğlak
Bir teleme yiyemedim.
Süt buldum zaman geç idi
Halime hanım acıdı.
Kızdırdım çaldım acıdı…
Bir teleme yiyemedim.
Güz geldi sütler çekildi,
Mahsunum boynum büküldü.
Döl dolaştı süt döküldü,
Bir teleme yiyemedim.
Boş satılı mıha astık
Gütmem dedi çoban Mıstık
Mevlitte keçiyi kestik
Bir teleme yiyemedim.
Çoban olsam aba giyip
Tası bulsam keçi kayıp
Ayıp Bekir sana ayıp
Bir teleme yiyemedim.

Anadolu'nun çobanaşı antik çıktı
Anadolu'da günümüzde Yörükler tarafından keçi sütüne incir sütü damlatılarak elde edilen teleme tarifine, gastronomi üzerine yapılan araştırmada Homeros'un Troya Savaşı'nı anlattığı İlyada Destanı'nda rastlandı. Troya Müze Müdürü bu antik tarifle teleme yaptı.
Çanakkale'deki Troya Müze Müdürü Rıdvan Gölcük, yaptıkları araştırma sırasında keşfettikleri Anadolu'da çobanaşı olarak da bilinen telemenin tarifine ilişkin Troya Müzesi'nde basın mensuplarına bilgi verdi. Gölcük, Homeros'un İlyada'sında gastronomiye ilişkin neler bulunabileceğine yönelik çalışma sırasında hiç beklemedikleri bir keşif yaşadıklarını söyledi.

Homeros'un Teleme Tarifi
İlyada'da, mitolojide savaş tanrısı Ares'in yaralanmasının ardından ne kadar hızlı iyileştiğini göstermek için Homeros'un bir örnek verdiğini aktaran Gölcük, 

Ak süte incirin sütünü damlatırsın, karıştırırsın ya hani ve çabucak göz önünde mayalanıverir hemen' Bunu gördüğümüzde incirin sütüyle süt mayalanır mı diye çok şaşırdık ve hemen bir araştırmaya girdik dedi.

Gölcük, Anadolu'da özellikle Yörükler arasında Adana, Hatay, Mersin civarında yeni sağılmış keçi sütüne incir sütü damlatıldığında 5-6 dakika içinde mayalanma olduğunu, yapısal olarak yoğurda benzeyen bir ürünün ortaya çıktığını ve bu ürüne teleme adı verildiğini anlattı.

2 bin 750 yıllık Tarif
Homeros'un bahsettiği yiyeceğin, bugün Anadolu'da çobanaşı ya da teleme olarak bilinen ürünün tarifi olduğunu gördüklerini ve denemeye başladıklarını bildiren Gölcük, şöyle devam etti:

Keçi sütüne incir sütü damlatarak ya da incirin dalıyla mayalanıp mayalanmadığını görmeye çalıştık. Neredeyse sadece 5 dakika içinde bir mayalanma gerçekleşti. Homeros'un destanında bahsedilen 2 bin 750 yıllık tarifle teleme yaptık. Anadolu'daki telemenin tarifinin, 2 bin 750 yıllık Homeros metninde yer aldığı bugüne kadar bilinmiyordu. Dolayısıyla bu yeni bir keşif oldu. Araştırmalar sonunda şunu gördük; incirin sütü aslında bir nevi lateks denilen bir madde. Keçi sütünü kestiren şey tam da bu maddenin kendisi. Homeros'taki bu tarif, Batıda hiç bilinmiyor yani incirin sütü ile keçi sütünün mayalanabileceği hiç bilinmiyorken, Homeros'un destanında yer alan bu telemenin neredeyse 3 bin yıldır devam ediyor olması, Homeros metninin Anadolu ile nasıl kuvvetli bir bağı olduğunu gösteriyor.

Troya'da Antik Dönemde Keçi Yetiştiriciliği Yaygındı

Rıdvan Gölcük, telemenin sadece keçi sütüyle yapılabildiğini dile getirdi. Destanda bundan bahsedilirken Troya'daki keçi sayısının da önemli bir veri olabileceğini ifade eden Gölcük, şöyle konuştu:

Kazı sonuçları bize şunu gösteriyor; örneğin Troya-1 yerleşmesinden itibaren çıkan hayvan buluntularının yüzde 50'sinden fazlası keçilere ait. Gökçeada'da hayvan buluntularının yüzde 75'i keçi. Bu bölge keçiyi ve keçi sütünü çok iyi tanıyor. Belki de Anadolu'da telemenin ilk yapıldığı yerlerden biri Çanakkale. Şimdiki amacımız, Homeros'un bu tarifini Anadolu gastronomisinde iyice tanıtmak. Çünkü bu sihir gibi bir şey. Süte incir sütü karıştırarak 5 dakikada mayalama elde etmek bir bakıma sihir gibi.


Malzemeler:
1 kilo orta boy patlıcan
3 adet orta boy kuru soğan
1baş sarımsak
4 adet çarliston biber
3 adet domates
1 tutam ince kıyım maydanoz
1 tatlı kaşığı biber salçası
1 çay kaşığı tuz, karabiber, toz tatlı biber

Yemeğin suyu için:
2 küçük boy su bardağı su
Yarım çay bardağı sızma zeytinyağı
1 tatlı kaşığı domates salçası (Ben salça kullanmıyorum isteğe bağlı nasıl isterseniz yapabilirsiniz..
1 çay kaşığı tuz

Tarifin Yapılışı
Patlıcanları pijama gibi soyalım iki taraflarından keselim ve tuzlu suda patlıcanları 5 dk bekletelim.
Diğer tarafta soğanları piyazlık doğrayalım. Çeşmenin altında biraz ovarak soğanları yıkayıp süzelim.
Derin bir kaba alalalım kabuğunı soyup küçük doğradığımız domatesi ekleyelim.
Tohumlarını çıkartıp küçük doğradığımız biberleri de ilave edelim. Sarımsakların kabuğunu soyup bütün şekilde onları da kaba ekleyelim. İnce kıyım maydanozu, tuzu serpelim salçayı da koyalım.
Kaşıkla bunları iyice karıştıralım tuzlarını yıkadığımız patlıcanları çok sıkalım ortadan çizik şekilde açalım. İçine bu harcı yemek kaşığı ile doldurup bastıralım. Hepsini bu şekilde yapıp sıralayalım.

Diğer tarafta salçayı suyu tuzu iyice çırpalım. Domatesi bol.koyunca salça kullanmıyorum. Kenarından tencereye yavaşça dökelim. Üzerine sızma zeytinyağı gezdirerek dökelim. Üzerine genişçe bir tabak kapatalım 5 dk orta ateşte 2 saat çok çok kısık ateşte pişirelim.

Piştikten sonra yarım saat dinlendirelim. Üzerinden tabağı aldıktan sonra delikli süzgeç yardımı ile servis tabaklarına pay edelim isteyen suyundan isteyen susuz olarak tüketebilir.

Afiyet olsun,
Denenmiştir...



Sübye Şerbeti olarak da anılan kavun çekirdeği şerbeti, tıpkı adından da anlaşıldığı gibi bugüne dek çoğunlukla değeri bilinmeyen kavun çekirdekleriyle hazırlanan, genel olarak soğuk servis edilen ferah bir içecek. Onu tanımamızı sağlayan Osmanlı mutfağı olsa da aslında kendisi Osmanlı topraklarına  İspanya'dan göç etmek zorunda kalan Seferatlar tarafından getiriliyor. Sübyeyi evde kolayca hazırlamak ve tadına bakmak isterseniz hemen aşağıdaki tarifi uygulayarak nefis sonuçlar alabilirsiniz. Kavun çekirdeklerini ne kadar uzun süre kurutma şansı bulursanız lezzeti ve kıvamı o kadar lezzetli olacaktır ama 

Ben o kadar bekleyemem diyenlerdenseniz aşağıdaki tarifle de çok daha kısa sürede ferah ve nefis bir lezzet yakalayabilirsiniz. Hadi başlayalım.

Kavun çekirdeği şerbeti için gerekli malzemeler:
2 orta boy kavunun çekirdeği
8-10 yemek kaşığı toz şeker (Şeker miktarını damak tadınıza göre artırıp azaltabilir, şeker kullanmak istemezseniz bal kullanabilirsiniz)
Yaklaşık 2 litre su

Kavun çekirdeği şerbeti nasıl yapılır?
Kavunların çekirdeklerini bir kaşık yardımıyla güzelce sıyırın ve bir kaba alın.
Tüm çekirdekleri aynı kapta topladıktan sonra iyice yıkayıp temiz bir tepsiye dizin.
Güneş görebileceği temiz bir alana bırakarak kurumasını sağlayın. (Orijinal tarifinde 1 yıla kadar kurutulabilen kavun çekirdeklerini kurutmak için beklemek istemiyorsanız kısa bir süre kurutarak nemini almasını sağlayabilir ve hemen değerlendirebilirsiniz)

Kavun çekirdekleriniz kuruduktan sonra üzerinde birikebilecek toz ve kiri önlemek adına son bir kez daha yıkayın ve mutfak robotunda çekin.
Ardından genişçe bir tencerede suyu kaynatmaya başlayın ve su kaynamaya başlayınca içine mutfak robotundan geçirdiğiniz kavun çekirdeklerini ilave edin.
Bu şekilde 5-8 dakika kaynamasını bekledikten sonra eğer toz şeker kullanacaksanız şekerinizi ekleyin ve karıştırın.
Şekeri ilave ettikten sonra da 10-12 dakika daha kaynatın.
Beyaz bir renk alan karışımın içinden kavun çekirdeklerini ayıklamak için temiz bir tülbent yardımıyla karışımı süzdürün.

Elde ettiğiniz açık renkli içeceği önce oda sıcaklığında, ardından buzdolabında soğutun ve servis edin. Afiyet olsun.

Not: Eğer toz şeker yerine bal kullanacaksanız kavun çekirdeklerini güzelce kaynatıp oda sıcaklığında soğuttuktan sonra damak tadınıza göre belirlediğiniz miktarda bal ilave edip güzelce karıştırmanız yeterli olacaktır. Sıcak haldeyken içine bal koymamaya özen gösterin. Daha hoş bir aroması olması için dilerseniz servis etmeden önce içine birkaç damla içilebilir gül suyu ya da toz tarçın da ilave edebilirsiniz.




Malzemeler; 
10 sivri biber 
3 yemek kaşığı zeytinyağı veya sıvı yağ 
2 yemek kaşığı un 
2 su bardağı süt 
1 tatlı kaşığı tuz 

Üzeri için 
1 yemek kaşığı zeytinyağı 
1 çay kaşığı kırmızı toz biber 

Sütlü Biber Yemeği Nasıl Yapılır?
Zeytinyağını tavada ısıtın. Sivri biberlerin çekirdeklerini çıkarıp iri parçalar şeklinde doğrayın ve tavaya alın. Birkaç dakika kavurun. Unu ilave edip kavurmaya devam edin. Soğuk sütü yavaşça ekleyin ve koyulaşıncaya kadar pişirin. Tuzla tatlandırın. Küçük bir tavada zeytinyağını ısıtın ve kırmızı toz biberi ekleyip karıştırın. Biberlerin üzerine gezdirip sıcak servis yapın.

Denenmiştir.. İnci Tezel Güner'den, Selanik'ten Gelen Tatlar

Ada Tarhanası, Hachles  


Ada, Ayvalıklar için Midilli demektir.

Ada tarhanası için çiğ koyun sütü bir kapta biriktirilir. Bir aile için ortalama 20 litre süt biriktirilmesi yeterlidir. Bu biriktirilme ve açıkta bekleme bir hafta kadar sürer. Her gün sütün altına biriken Sarı Su süzülür, üste yeni gelen süt dökülür. Ekşitme ve biriktirme işlemi bittiğinde süt pişirme kabına alınır, harlı ateşte kaynatılır. (Muhallebi gibi). Sütün üzerine sütün miktarı kadar kalın un (kurkut) ve irmik dökülür, tuz konur, tokmakla yoğurularak hamur elde edilir. Harlı ateş kesilir, çok hafif ateşte yoğurma işlemi devam eder. Parçalar koparılır, temiz bir çarşafın üzerine konur. Güneşe kurumaya bırakılır. İri  parçalar (kahvaltılık) daha sonra fırınlanır, çorba yapmak için istenen kısımlar ufalanıp saklanırlar.

Daha sonra tarhana bez torbalara ya da kavanozlara konur.

İri parçalar çayla birlikte kurabiye gibi yenir.

Afiyet Olsun.

Kadim Anadolu tarihine giderseniz, orada elinde buğday başağı ve üzüm tutan bolluk ve bereket ve aynı zamanda fırtına tanrısı da olan Tarhundas'ı göreceksiniz.
Bolluk ve bereket ve aynı zamanda da fırtına tanrısı olan Elinde tuttuğu buğday başağı ve tarhana çorbasının özellikle Doğu Anadolu'da pişirilen beyaz tarhananın içindeki buğday unu ve göce adı verilen kepeksiz buğday yarması birbiriyle tam uyumludur. Yoğurtun Hititçe'de karşılığının emşu olduğunu daha önce de paylaşmıştım ki beyaz tarhananın yapılışında doğal köy yoğurdu da kullanılmaktadır.
Ayrıca Hitit bolluk ve bereket tanrısının adı olan Tarhundas kelimesi, Tarhana kelimesiyle de örtüşüyor ve tarhana çorbası halen Anadolu'da sofranın bereketi sayılır.

Kısaca tarhana çorbası, Anadolu'nun geleneksel kadim mutfağının çorbasıdır ve geçmişi Anadolu'nun kadim tarihine kadar uzanmaktadır.

Rahmetli anneannem yapardı, bezden torbaya koyar asardı tavana; arada bir kırar, verirdi bize. Biz de katur kutur yerdik, ekşi ve lezzetli @Çetinİşten

O kadar sert oluyor ki havan ile dövüyoruz. @AbdullahÇapraz

Akşamdan suya bırakırsanız maya uyanır ve kısık ateşte pişirip çorba yapabilirsiniz. Kurutulup tabak şekli verilen tarhanaya kakla diyorlardı, çayın yanında yenirdi.@DilekÇobanoğlu

Aynı dövme tarhana babamın memleketi Barla’da -Eğirdir Isparta- yapılmaktadır. @AbdullahÇapraz

Anneannem yapardı; o hafif ekşi tadı hala damağımda! Hala yapan varsa almayı cok isterim. @SelinDuranÖzel

Köyümüzde Bakkal Abdullah (0536-5961075). Biz onlardan alıyoruz. @AbdullahÇapraz